- Ad & Soyad :
Daniel Lago Álvarez- Kullanacağınız Ünlü : Ian Somerhalder - Uzun süredir kullanan üye aktif değil, o yüzden alıyorum. -
- Karakteristik özellikler : Kibirli, Sakin, Çabuk sinirlenebilen, Çekici, Zeki, Eğlenmeyi seven.
- Aile özgeçmişi : Henüz karakterle ilgili bir kurguya karar veremedim. Zamanla oturacaktır.
- Öğrenci
- Örnek Rol oyunu :
Yıldızların gözükmediği; soğuk, sisli bir kış gecesinin geç saatlerinde, çoğu insan uyuyor, sabah olmasındaki süre dilimlerini kısaltıyorlardı. Daniel, o saate hala ayakta olup, Ravenclaw’ın, kütüphaneyi andıran, Ortak Salonun içindeki erkekler yatakhanesinin camından, dışarıyı gözetliyordu. Hogwarts arazisindeki çimlerin, boylarını hesaplıyormuş gibi bir hali vardı. Kendisine sürekli, neden hala uyumamış olduğunu sorduğunda ise, bu sorunun cevabı, dört direkli karyolasında oturan, herhangi bir öğrencinin horultusuyla cevaplanamaz bir şekilde, kesiliyordu. Her seferinde bu horultuyu kimin koyduğuna bakmaya çalıştığındaysa, başka birinin horultusu bunu takip ediyordu.
Aslında orada olmasının sebebi açıkça belliydi ve o bunu kendisine itiraf edemiyordu. İki hafta önce babasına ve annesine bir mektup yazıp yollamıştı ama bunca süredir hala onlardan cevap gelmemişti. Üstüne üstük, gönderdiği baykuşu Angel’da, çoktan Baykuşhane’ye dönmüştü. Neden annesinden ve babasından, geriye mesaj gelmemişti? Onun en merak ettiği konu da bu sayılırdı, bu yüzden de gözüne uyku girmiyordu ve dışarıyı seyretmek ona daha mantıklı geliyordu.
Dışarısı o kadar güzel gözüküyordu ki, Daniel her zaman Hogwarts arazisine bakarken, kendisini büyülenmiş gibi hissederdi. Çok görkemli bir yer olan Hogwarts, gerçekten harika denebilecek bir şatoydu.
Yine bu büyülenmeye, kendisini kaptırdığı vakit, havada bir baykuşun süzüldüğünü görebiliyordu. Hızlı bir hareketle yerinden doğruldu ve az önce kucağında tuttuğu, bir kupa bardağı yere düşürüp parçalanmasına sebep oldu. O kadar uyuyan insanın arasında bunu yaptığı için, herhangi bir küfür veya hakaret işitebilirdi.
“
Hadi ama – dalga mı geçiyorsun? Bu saatte nedir bu gürültü?”
“
Of!”
“
Hangi su katılmamış salak, bir şey kırdı?”
“H
er kimsen! Artık uyu!”
Tam da dediği gibi, az önce çeşitli karyolalardan gelen sesler, hakaret içerikliydi ve onun kendisinden utanmasına sebep olacak cinsten laflardı.
Daniel endişeli bir şekilde cevap vermemeyi seçti ve az önceki mırıltıların ve bağırışların, horlamaya dönüştüğünü fark etti. Kırılan kupayı, ses çıkarmadan nasıl tamir edeceğini düşünürken, bir yandan da, şu an önünde bulunduğu erkekler yatakhanesinin camını nasıl ses çıkarmadan, açacağını düşünüyordu. Baykuş gelmişti ve şu anda kehribar rengi gözleriyle, Daniel’a bakarak camı açmasını bekliyordu.
“
Reparo!” diyerek fısıldadı.
Bir an büyünün olmayacağına adı kadar emindi, fakat kupanın kırılan parçalarının tekrar birleştiğini görünce içi rahatlayarak, kendi kendisine bir tebessüm koydu. Hemen ardından da odaya göz gezdirerek, herhangi birinin uyanmamasını diliyordu.
Neredeyse, camın dışındaki baykuşu unutuyordu ve bunun pişmanlığıyla kahrolmak üzereydi. Hatırladığı vakit şiddetle cama dönmesi, kafasını cama vurmasına sebep olmuştu. Nasıl oluyordu da, ses çıkarmamaya çalışırken, bu kadar çok ses çıkartabiliyordu? Kendisi de bu duruma oldukça şaşırmıştı. Ortak Salon’un camını, bir eli alnında, acıyı dindirmeye çalışarak açtı ve baykuşun içeri girmesini sağladıktan sonra, camı yavaşça araladı. Az önce alnını tuttuğu elini, baykuşun bacağındaki mektubu çözmek için serbest bıraktı.
Mektup, beklediği gibi kendisineydi. Daniel bu mektupta oldukça ilginç bir şey görmüştü. Bu mektup, siyah bir zarfın içerisindeydi ve içindeki parşömen oldukça kalındı.
Daha fazla mektubun ayrıntılarına takılmayarak, yırtarcasına bir hareketle, mektubu açmaya koyuldu. Açtığında ise, ilgisini ilk çeken şey, parşömendeki yazının çokta uzun olmadığıydı.
Sayın, Daniel Lago Alvares
Bay Alvares ile eşi Bayan Alvares, bu mektup elinize geçmeden bir süre önce, Azkaban hapishanesine getirilmiştir. Gönderdiğiniz mektup, Sihir Bakanlığınca kontrol edildikten sonra, Bay Alvares ve Bayan Alveres'e iletilmiştir. Bunun sonucunda ise, aşağıdaki yazıları, kontrol eşliğinde, size yazarak göndermişlerdir.
Daniel, altından kalkamayacağı bir şoka girmişti. Mektubun devamını okumadan önce, demin okuduğu paragrafı, birkaç defa daha okumuştu. Annesi ve babası Azkaban hapishanesinde miydi? Bunun imkânsız olabileceğini düşünmeden edemiyordu. Birçok defa okumasına karşın, yazıların değişmeyeceğini fark ettikten sonra, anne ve babasının ona gönderdiği mesajı okumaya başladı.
“
Çok şaşırdığını biliyoruz Daniel. Fakat bilmeni istiyoruz ki, biz hiçbir suç işlemedik. Sihir Bakanlığı, evimizin karşısında olan bir cinayetten ötürü bizi sorumlu tutuyor. Şansız olmalıyız ki, o sırada biz de ölen kişinin evindeydik. Öldüren Lanet’in içimizden birinin yaptığına inanılıyor, fakat biz bununla ilgili hiçbir şey yapmadık. Tek suçumuz, yanlış yerde, yanlış zamanda olmamızdı. Bizi yanlış anlamaman dileğiyle”
Annen ve baban…
Daniel yazıyı kaç kere okuduğunu bilmiyordu, belki yüzlerce kez. Bu doğru değildi – doğru olamazdı. Bu şakayla yazılmış bir mektup olmalıydı veya herhangi bir arkadaşı ona eşek şakası yapmıştı.
Kaç kişinin başına böyle bir olay gelebilirdi ki? Daniel hâlâ olanlara inanamıyordu. Şu an beyni her zamankinden de hızlı çalışıyordu. Karşı evlerinde oturan komşuyu aklına getirdiği zaman, onun bir Muggle olduğunu hatırlamıştı. Kim bir Muggle’ı öldürüp, suçunu annesi ve babasının üzerine atıp, oradan uzaklaşmıştı ki? Gerçekten zor bir durumda olduğunu düşündü. Henüz 13 yaşında biriydi ve gerçekten ailesine ihtiyacı vardı.
Hıçkırarak ağlaması, yatakhanede birkaç kişinin, gürültü yüzünden, tekrardan sayıklamasına sebep olmuştu.
“
Neler olu-?”
“
Yeter artık!”
“
Yemin ediyorum, sabah kalktığımda ilk iş sana bir uğursuzluk büyüsü yapmak olacak!”
Daniel bu üzüntüsünün arasında bu lafları işittiğinde, üzüntüsü, kendisini yersiz bir sinire sürüklemişti ve şimdi bağırmaya başlamıştı.
“
HEPİNİZ KESİN SESİNİZİ!” demişti.
Bunları derken, ağlayarak söylemişti ve bu yüzden olmalı ki, kimse gıkını çıkarmadan tekrar yataklarına gömülüp, uyumaya başlamıştı. Daniel ise bunun minnettarlığı içerisinde, ağlamasını bastırarak, sessiz hıçkırıklara dönüştürmüştü.
Camın kenarından ayrılarak, açılmamış olan yatağının üzerine kendisini yüzüstü attı ve düşüncelere daldı. Ne kadar ağladığını bilmiyordu ama gözünü açtığında, ıslaklık olmadığını ve artık gündüz olduğunu fark etti.
Bu yaşında, Daniel’ın ailesinin, haksız yere Azkaban’a tıkılması, ruh hali açısından oldukça kötü bir durum yaratmıştı. Artık Sihir Bakanlığından nefret eder bir hale gelmişti. Onların o aptal kuralları, şimdi ona saçmalığın daniskası niteliğinde görünüyordu. Suç işlemeyen, annesi ve babası, buna rağmen Azkaban’a tıkılmıştı.
Ruh hali o kadar çok sarsılmıştı ki, annesinin ve babasının öldürdüğüne inanıldığı Muggle yüzünden, artık Muggle’lardan nefret eden bir konuma gelmişti. Elinde olsa – lanetin nasıl yapıldığını bilse, o Muggle’ı şimdi kendisi öldürmeyi isterdi. Bir yandan da bu tuzağın sorumlusunun, kim olduğunu hala düşünüyordu. Hayatını belki de, onu bulup öldürmeye adayacaktı.
Bu olaydan sonra, artık suçlu olup olmayacağı umurunda bile değildi. Asıl önemsediği şey; intikam, hırs ve nefretti. Ne olursa olsun, tuzak kuran adamı bulup öldüreceğine kendi kendisine yemin etmişti. Öldüren Lanet’in, Azkaban hapishanesinde, yatmak olduğunu okumuştu ve biliyordu. Lâkin şu anda Sihir Bakanlığına olan nefreti yüzünden de, bu da onun için önemli sayılmazdı.