Adımı duydum. Uzun zaman sonra duymak istediğim o sesten duydum yeniden. Boşlukta yankılandı ses. Güzeldi. Anılar canlandı. Hala kan kokuyordu aşkı taşıyarak üstünde. Bir beden yaklaştı, görebileceklerimin en mükemmel olanı. Dokunduğu yerler alev aldı, paramparça oldu. İnce cama sertçe vurulmuş darbeler gibi dağıttı. Dağıldı değdiği her yer, peri tozları gibi havaya karıştı. Parmaklarına bulaştı kırmızı. Yüzü yüzüme yaklaştı. Pişmanlıkla karışmış tatlı bir nefesi vardı. Güneşe dokunmaya çalışmak gibiydi bu. Güzeldi. İnsan bir kere doğar sonuçta, mesafeler de zaman da unutturamaz olan biteni. Her yeni hayat, ilişki belki, bir öncekinin ödenen bedeli.. En büyük ayrılıkların sonbahar zamanlarında yere dökülmesi gibi.. Ya da her sonbaharın ayrılıkları dökmesi gibi.. En son dudakları değdi dudaklarıma. Özlemim beynimde yankılandı.. O duyguyla, belki o anla patlayıp havaya karıştı. Parça parça tozlar halinde yağdı üstüme. Değdiği yerlerde derin yaralar bıraktı. Dokundum, parmaklarım yandı. Ama kırmızıydı. Gördüğüm en güzel kırmızı..
Günün bu saatinde uyursam, üstelik gayet kendini aşmış bir gerilim filminin ortasında, anca kabus görebilirdim zaten. Yine de güzeldi, sonu kötü olsa da. Uzun zamandır, Lex'le aynı ev sınırlarına girdiğimden beri yani, içki sürmüyorum ağzıma. En son kör olduğunu sanarak dolaşmasına neden oldum, sonrasında da geceleri dışarı çıkmadım pek. Ev güzeldi, huzurluydu. Kedilerimle mutluydum. Lex'de eskisi gibi her gece ayrı yerde sürtmüyordu artık. Umutlu olabiliyordum buradayken, ama bu gece enkazıma geri dönmem gerektiğini hissettiriyordu bana. Lex ortalarda yoktu. Film izlemeye başladığımda evdeydi, buna eminim. Kalkıp odaları dolaştığımda buldum cevabımı. . *Çikolatalı dondurma!* Ah evet, onun bu krizleri.. O gelmeden dışarı çıkmam daha iyi belki de. Bir kağıt daha alıp onun notunun yanına bıraktım kendi yazımı. Buzdolabının üstünden haberleşmek gibi teknoloji özürlüsü huylar edinmiştik zaten. *Dışarı çıkıyorum. Geç kalmam merak etme. Öpücükler.* Pantolon çok da kötü değildi değiştirmekle vakit kaybetmedim bu yüzden, üstüme başka bir şeyler geçirip telefonumu alarak çıktım öylece. Nereye gideceğimi bilmeden..
Birdland Jazz Club.. Parlak yazı dikkatimi çekene kadar nereye gittiğimin farkında değildim. Hangi sokaklardan geçtiğimin.. Taksinin parasını ödeyip sokağa adım attım. Güzel bir yere benziyordu. En azından değişiklik olacaktı.. Müzik güzeldi, ortam da öyle. İnsanların pek çoğunun birbiriyle alakası yok gibiydi. Manhattan barlarının pek çoğundan farklı bir özellikti bu. Çünkü oralarda herkes kendi halinde takıldığına inandırmaya çalışsa da bir şekilde rahatsız edilirdiniz. Rahat edebileceğimi düşünerek bara oturup bir içki söyledim. Uzun zamandan sonra eski bir dostla buluşmak gibiydi..
Bir buçuk saat sonunda rahatsız edilmemekle ilgili fikrimin yalan olduğunu farkedebildim. Madem hakkımda konuşacaktınız, duyamayacağım yerlerde tartışsaydınız da rahatım kaçmasaydı. Dışarı çıktım bara para bırakıp. Peşimden birinin geldiğini farkedememiştim kolumu bir el tutana kadar. "Nereye? Hadi biraz eğlenelim." Bir şey demek için kafamı toparlamaya çalıştım. Ne kadar içmiştim, ne içmiştim beni bu halde tutacak merak ediyorum. Canımı yakan ele bile cevap veremiyordum. Ama o cevabını kendi almıştı zaten. Bilmediğim bir adam bilmediğim bir yardımcı. Gecenin köründe beni rahatsız eden birinden kurtaran bir başkası. Thomas gibi.. Ah hayır, kimse onun gibi olamaz ki. Ama yine de birinin beni koruduğunu bilmek iyiydi. Beni sıkan el gevşeyip uzaklaştığında alkolün etkisiyle sağlayamadığım dengem yüzünden yere oturmuştum yarı düşerek. Kurtarıcımın yüzünü diğer adamla itişip kakışmasından ve onu benden uzaklaştırmasından sonra görebildim anca. Ve bana dönene kadar kısa saçlarına rağmen Thomas olması için dua ettim içten içe. Şok haliyle öylece beni kaldırmak için uzattığı ele baktım, ve ardındaki yüze. Thomas değildi. Üstelik çok farklı biriydi. Ama yine de bir parçasıyla onun gibiydi sanki. Onun tarafından gönderilmiş gibi. Elimi avcuna bıraktım ve kalkamayacağımı bildiğim için kalkmama yardım etmesine izin verdim. Dengede duramadığım için duvara dayanıp ses tellerimi nasıl çalıştıracağımı hatırlamayı denedim. "Imm.. Merhaba."