Öksürük, öksürük, öksürük… Sanki perdelerin arkasından her şey buraya kadar, artık ölümle yüzleş, diyen biri çıkacakmış gibi hissediyordu artık. Üzerine siyah tişörtünü geçirdi ve altında şortuyla dışarı çıktı. Sadece birkaç dakikaya Central Park’ a varırdı. Ama yolu uzatmak istediği için yürümeye karar verdi, arabasını kullanmayacaktı. Belki de biraz temiz hava daha iyi olmasını sağlardı. Ufak bir ihtimal, diye düşündü spor ayakkabılarının bağcıklarını bağlarken. Serin hava ufak bir ürperti oluştursa da birkaç saniye içerisinde vücudu tepki vermeyi bırakmıştı. Şortunu değiştirmeyi düşündü bir anlığına. Yoksa daha kötü bir hale gelebilirdi. Eve geri yürümek gözünde Everest’ e tırmanmakla eşdeğer hale geliyordu. Aslında yürümek bile çok zordu. Öksürmeye devam ederken yürümekse ölümdü resmen. Kendini hastalık yayan bir zombi olarak görmeye başlamıştı artık. Evdekileri tatile göndermek iyi bir fikirdi. Bir ev dolusu insanı hasta etmeyi göze alamazdı. Tabii ki Bayan Neithan evden gitmeden birçok şey söylemişti. Liste filan tutsa daha kolay olurdu ama o listeyi yazmak bile birkaç gününü alırdı Gabriel’ ın. Neyse ki uzun bir süre oyalanmadan ayrılmışlardı evden. Koskoca ev kendisine kalsa da evdeki o cıvıldayan kızların sesi yokken pek sessizdi. Özlüyordu. Kardeşlerini, annesini… Her şeyi olan kadınları özlüyordu. Belki daha da duygusallaştırmıştı bu hastalık onu. Ölümle dans ederken böyle oluyor demek, diye düşünüyordu hep. Duygusallaşıyorsun, öksürüyorsun ve kimseye hayır diyemiyorsun. Arabasına yaslanmış Eliza’ yı bekliyordu. Üç dakikaya oradayım mış, diye düşündü kaç dakika geçtiğini görmek için saatine bakarken. Aslında çok da uzun süredir beklemediğini anlayınca sinirlenecek başka bir yerler aramak için etrafına bakınmaya başladı. Çok geçmeden sokağın başında Eliza belirdi. Esinti biraz daha yavaşlamış olsa da kızın saçları ve eteği rüzgarla dalgalanıyordu.
Kendi görüntüsünü kızın görüntüsüyle karşılaştırırken ne kadar da sıradan göründüğünü anladı. Bir tişört ve şort… Kız küçük adımlarla Gabriel’ a doğru yürürken Gabriel söyleyecek bir şeyler düşünüyordu. Boğazında biriken hırıltıyı yok etmeye çalışıyordu bir yandan da. Vahşi bir yaratık gibi çıkıyordu evden çıkmadan önce sesi. Kız daha fazla yaklaşmadan önce bütün hırıltıyı atmak için kocaman bir öksürük koyuverdi. Başının ağrısıyla yüzünü buruşturmuştu. Birkaç büyük adım atıp kızın yanına gitti. “ Selam! ” dedi sesinin ne kadar kötü çıktığını fark edip gülümseyerek. “ Nereye doğru yürüyelim? ” diye sordu kızı yola çevirip yavaşça yürümeye başlarken.