Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Fransız Şansı.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Odille Amélie Rousseau
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Odille Amélie Rousseau


Mesaj Sayısı : 90
Kayıt tarihi : 07/08/10

Şöhret
Puan: 4

Fransız Şansı. Empty
MesajKonu: Fransız Şansı.   Fransız Şansı. Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 10:00 pm

Fransız Şansı. Penn-penn-badgley-14124775-100-100×Fransız Şansı. 5032v5
Mike Pysean & Odille Amélie Rousseau

Mesaj iletildi: Mike.
Telefonumu küçük, beyaz çantama geri koyan ellerim heyecandan titrese de, yüzüme geniş bir gülümseme hâkimdi. Ne istediğimi, ne hissettiğimi bilmiyordum bu akşam. Mantığım yine nerelerdeydi bilmiyordum. Mike, tanımadığını düşündüğü biri tarafından yemeğe çağrıldığını görünce ne düşünmüştü acaba? Kuşkuyla kaşlarını mı çatmıştı yoksa o yürek hoplatıcı gülümsemesi mi belirmişti? Buraya kadar geleceğini sanmıyordum. Kim akşam akşam bir yabancının davetine koşarak gelirdi ki? Aslında benim yaptığım da saçmaydı. Henüz birkaç kelime konuşabildiğim birini bekliyordum. Hem de onun zevklerinden bihaber olarak. Belki Fransız mutfağı sevmiyordu. Onu yeterince istemediği şeye zorlamıştım, bir de hoşlanmadığı tatlara maruz bırakmak bencillik olmaz mıydı? Mekânı da sevmiyor olabilirdi. Kulağıma dolan slow müzikten bir süre sonra sıkılacağıma emindim ama onun ne kadar dayanabileceğini kestiremiyordum. Yemekleri ve servisi beğenmeyecekti. Bunun bir şaka olduğunu düşünüp kotla gelecekti, ya da hiç gelmeyecekti. Bu akşam ne içgüdüne ne zekâya ihtiyacım vardı. Sadece biraz şans işime yarayabilirdi. Bana bir saat de olsa katlanabilirse dünyalar benim olacaktı. Buna rağmen en ufak bir hayal kırıklığını depresyona çevirebilecek kadar da kötümser biriydim. Aldığım riskin cesurca mı aptalca mı olduğuna karar vermek zordu. Tek başıma olacağım muhtemel bir yemek için Fransız aşçı bulana kadar dokuz doğurmuştum. İstediğim yemekleri anlatmak ayrı bir savaştı çünkü adamın aksanını çözememiştim. Ve şimdi hazırlatırken ter döktüğüm hoş bir masada sözde arkadaşımı bekliyordum. Ordövrler soğumaya başlamıştı bile. Mesajımda süreyi belirttiğimi sanıyordum. Ne kadar aptalım! Gelmeyecekti ki! Saçımın kahverengi bukleleriyle oynamaya başladığımda her iki dakikada bir saate bakıyordum. Lacivert, ince ip askılı elbiseyi seçerken özellikle etek boyunun dizimde olmasını tercih etmiştim. Ne yazık ki hâlâ korkularımla boğuşuyordum. Vücudumun üst kısmını sarmalayan elbise belimden aşağıya inerken parça parça serbestçe salınıyordu. Anneme binlerce kez teşekkür edebilirdim elbise için, tabii o teşekkürlerimi duymadığı sürece. Kırmızı ayakkabımın dolgu topuklarıyla zeminde ritim tutarken umudumu kesmiştim bile. Saatime baktım, yarım saatlik süre çoktan dolmuştu. Gelmeyecekti anlaşılan. Bütün gece orada oturup bekleyemezdim. Hele de etraftakilerin meraklı bakışları altında. Göz makyajımı bozmamaya çalışarak bir elimle gözlerimi kapadım. Aptal durumuna düşmüştüm, yaptığım aptallıktı zaten. Ona –aslında kendime- dört dakika verdim. Dört dakika içinde gelirse sevinçten kendimi kaybedebilirdim. Gelmezse çözüm basitti, rezilliğimi gözüne sokacak değildim. Hatırladığımda beni defalarca gülümseten ısrarcı son sözlerine rağmen beni istemiyorsa kartını falan da atacaktım. Bu kadar Polyanna’cılık yeterliydi. Gözlerim saate ilişir korkusuyla elimi çektim ama gözlerimi sımsıkı yumdum. Saate bakmadan da kaç dakika kaldığını anlayabilmem lütuf muydu ceza mıydı? Son 2 dakika.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mike Pysean
St.Jude III.Sınıf
St.Jude III.Sınıf
Mike Pysean


Mesaj Sayısı : 173
Kayıt tarihi : 18/07/10

Şöhret
Puan: 21

Fransız Şansı. Empty
MesajKonu: Geri: Fransız Şansı.   Fransız Şansı. Icon_minitimeCuma Ağus. 20, 2010 10:08 am

Çok az açık olan perdelerin arasından vuran güneş ve kuş sesleriyle gözlerimi açtım. Bu müzik sesi nerden geliyor diye kendi kendime söyleniyordum. Gece müzik dinlerken kulaklık telefondan çıkmış, bütün gürültünün sebebi telefondu. Telefonu yatağın içinde ararken kulaklığı bulmuştum ama telefonun kendisi yoktu. Kulaklığı masanın üzerine bıraktıktan sonra aramaya devam ettim, uzun uğraşları sonu telefonu bulabilmiştim. Ayağa kalktığımda gözlerimi ovuşturup her yerimi esnetip yavaş yavaş banyoya gitmek oldu. Soğuk bir duş aldıktan sonra giyinmek için odama gitmiştim. Üstümü giyerken telefon ötmeye başladı kendi kendime “Yine mi?” Diye söyleniyordum. Pek telefon meraklısı olmasam da mesaj yâda arama var mı diye bakmak gerekti. Bir yeni mesaj vardı "Fransız mutfağının vazgeçilmezini bilir misin? Öğrenmek için yarım saatin var. The NY Palace Hotel'de yemeklerini soğutan insanlara pek hoş gözle bakmıyorlar. Acele etsen iyi olur." Acaba bu kimdi .Sanırım geçen Birdland Jazz Club’ta bir adamın elinden kurtardığım kızdı. Onla tekrar görüşmek benim için iyi olabilirdi. Bu düşüncelerin arasında merdivenlerden yavaşça inerken ev bana her zamanki gibi farklı gelmişti her kalktığımda böyle oluyordu sebebini bende bilmiyordum etrafta hiçbir şey yoktu eve biraz renk getirmenin zamanının geldiğini düşünüyordum. Pek fotoğraf çekilmeyi sevmiyordum onun için benim fotoğraflarımın olacağını düşünmüyordum en iyisi dışardan birkaç tablo alıp asmaktı. Merdivenlerin sonuna vardığımda direk mutfağa gitmiştim. Birazdan yemek yemeğe gidecektim onun için bişiler yemedim. Tam su içecekken etrafı berbat bir koku sardı. “Bu berbat kokuda nerden geliyor” nerden geldiğini çözemesem de masanın üzerinde duran spreyi etrafa sıkarak güzel kokmasını sağlayabilmiştim. Tanımadığım biriyle yemek biraz heyecanlı olacaktı. Mesajda Fransız mutfağı demişti ben pek sevmesem de katlanacaktım. Tekrar merdivenlerden çıkarak odama yöneldim, biraz daha resmi giyinsem kimseye bir zararı olmaz. Dolabımın kapağını açıp siyah gömlek, siyah ceket ve keten pantolon çıkartıp giyinmeye başlamıştım. Kravat takmak istemedim fazla resmi olmaya gerek yoktu, zaten takmasını da hiç sevmezdim. Son kez odamda duran aynanın önünde kendime son kez baktıktan sonra merdivenlerden inip kapıdan dışarı kendimi atabilmiştim. Limuzine yöneldim şoför geldiğimi görünce direk kapıyı açtı. Limuzinin arkadaki koltuğuna oturduktan sonra şoför kapımı kapatıp hemen sürücü koltuğuna geçti. “Nereye gidiyoruz efendim” “The NY Palace Hotel’e” az da olsa sabırsızlanıyordum daha ilk kez Fransız mutfağı tadacaktım. Birkaç dakika sonra hotele gelmiştik. Şoför kapımı açtıktan sonra yavaşça çıkıverdim. Şoföre yönelerek “İşlerin varsa hallet benim işim bitince seni arayacağım.” Buraya gelmemin tek sebebi meraktı. Etrafa bakınırken gözüme geçen gün kurtardığım kız takılmıştı. Onun yanına gitmem iyi olacaktı sanırım, yavaş yavaş onun oturduğu masaya gittim. Gülümsedim. "Burda da karşılaşmamız büyük tesadüf."


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Odille Amélie Rousseau
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Odille Amélie Rousseau


Mesaj Sayısı : 90
Kayıt tarihi : 07/08/10

Şöhret
Puan: 4

Fransız Şansı. Empty
MesajKonu: Geri: Fransız Şansı.   Fransız Şansı. Icon_minitimeC.tesi Ağus. 21, 2010 4:02 pm

İşittiğim sesle irkildim. Gözlerimi açıp başımı kaldırdığımda karşılaştığım manzara karmaşık duygular uyandırmıştı. Masanın kenarında dikilerek bana doğru gülümseyen yüz nabzımı hızlanmıştı. Aynı zamanda şaşırmış, sevinmiş ve rahatsız olmuştum. Anormal tavırlarım ve hislerim bana farklı hisler yaşatsa da ürkütücüydü. Zamanın akışı bile beni rahatsız eder olmuştu. Kendimi kontrol etmeliydim. Heyecanla boynuna sarılabilirdim ama yapmadım. Onun yerine onu beklemiyormuşum gibi görünerek –bunu çok iyi yapıyordum- gülümsedim. İçimden ‘Geldi!’ diye haykırarak kahkahalar atmak geliyordu. Çok şükür ki güçlü bir iradeye sahiptim. Derin bir nefesle sakinleştim ve tok bir sesle cevap verdim. “Ah, evet. Tesadüf işte… Otursana.” Tesadüften bahsettiğimde Mike’ın yüzünde oluşan ifade kızarmama sebep olmuştu. Benim çağırdığımı biliyordu, kahretsin! Şimdi hakkımda ne düşünecekti? Ona yamanmaya çalışan basit kızlardan biri olarak mı görecekti beni? Belki de nezaketen benimle ilgileniyormuş gibi yapacak, en kısa zamanda başından savacaktı. İyice gerilirken bedenime rahatlamasını söylüyordum ama beni dinlemiyordu. Davetimle karşıma oturmasından bir süre sonra konuşma ihtiyacı hissetmiştim. İçinden kıs kıs şapşallığıma gülüyor olmalıydı ama bunu düşünmemeliydim. Özgüvenim nerelere saklanmıştı? Herkese karşı şahlanarak bazen saygısızlık bile yapan özgüvenim neden Mike karşısında kuyruğunu kıstırıp kaçmıştı? Onun sıradan biri olduğunu düşünmeye zorladım kendimi. Yakışıklı yüzü, tatlı bakışları ve baş döndürücü gülümsemesi dışında tabii. Aman Tanrım! Neler söylüyordum ben? Düşüncelerimden utanarak bakışlarımı ondan başka her yere çevirdim. Yan masalardaki insanlara, müzisyenlere, garsonlara, tavana, tabaklara ve hatta vestiyerdeki görevliye, her şeye baktım. Ama Mike’a Medusa muamelesi yaparak gözlerimi her seferinde kaçırdım. Sanki bakarsam inanılmaz bir acı duyacakmışım gibi geliyordu. Oysa sessizlik daha dayanılmazdı. Birkaç dakikadır ağzımı açmamıştım. Belki ben konuşma cesareti bulana kadar o benim çatlak olduğumu düşünüp kaçacaktı. Hayır, gitmesini istemiyordum. Aptalca hareketlerime devam etsem de kalmalıydı. Telaşla bir şeyler söylemek için ağzımı açtım ama bu akşam olan her şey gibi sözlerim de aptalcaydı. “Seni buraya hangi rüzgâr attı?” Ne aptallık! Göz göre göre açık vermiştim. Plana göre mesajın benden geldiğini bilmemesi gerekiyordu ama doyumsuz şapşallığım yüzünden bir çuval inciri berbat etmiştim. Şimdi gülerek bana oyunbaz, aptal, küçük bir kız olduğumu söyleyecekti. Biraz da egonun etkisiyle dalga geçecekti tabii. İçimden bir ses onun beni yerin dibine sokmaktan zevk almayacağını söylüyordu. Bunun Polyanna safsatalarımdan biri olmadığını umdum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Fransız Şansı.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: New York City :: Manhattan :: The NY Palace Hotel-
Buraya geçin: