Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Taşınma

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 11, 2010 1:18 am

Taşınma Ben_Barnes_48 xTaşınma 2110
Alex ile Clem beraber yaşamaya karar verir.


En son Alex Mclain tarafından Çarş. Ağus. 11, 2010 1:29 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 11, 2010 1:22 pm

İçki şişesinin en dibinde, muhtemelen tek taraflı ama sarhoşken çift görebilme yetisine sahip olduğumdan karşılıklı gibi gözüken bir aşk hikayesine sahibim. Size olmadı mı hiç? Ne büyük israf geçen zamandan. Ne büyük yalan ya da dökülen dudaklardan. Benim sarhoşken karşıma çıkan tekil bir aşkın peşine harcayabileceğim tek bir hayatım var ve bugün o hayata sigorta yaptırmış gibi olacağım. Yağmura beş kala kilitlediğim için aşkımı kendi içimde dolulara tutulurken gelen bir sigorta.. Zaten hiç düzenlemediğim bavulun içine atarken bulduklarımı kısa süre ev hissi yaşatan bu mekana bakıp düzenli getirmelerini söylediğim kahveye gömüyorum düşüncelerimi. Mutlu olunası bir gün bu. Bundan sonra aynı olmayacak hiçbir şey. Bitirdiğim fincanı bırakıyorum yerine. Birbirine değen porselenin sesini dinliyorum. Odaya çağırdığım görevlilerin bavullarımı yüklenip arabama götürebilmek için odadan çıkışlarını izliyorum. Otelden çıkışımı yaptırıp arabama atlıyorum. Görevlilere teşekkür ettikten sonra gitmem gereken yönün tam aksine yol alıyorum hızla. Yapılacak son bir şey kaldı.
Durana kadar yüzüme vuran rüzgardan düşünemediğim şeyler evime, eskiden ev dediğim o yere bakınca birden saldırıyorlar sanki. Burada güzel anılarım var. Çocukluğumun her dakikası. Birlikte oynadığımız oyunlar. Duvarlarıma sinen Lex'le Cleo'nun anıları. Cleo'yla geçirdiğim her saniye. Lex'e ait bin farklı anı. Partiye gidişimiz. Beni limuzinle bağıra çağıra alışı.. Bir de berbat anılarım var. Annemin hastalığı. Evi terkedişi. Babamın bu yeni orospuyu eve getirişi. Cleo'nun gidişi.. Thomas'ın beni eve son kez bırakışı.. Acıları güzelliğinden fazla olsa da ayrılmak zor geliyor ne olduğunu bilmediğim bir nedenden dolayı. Demir bahçe kapısını itip içeri giriyorum. Köşede Liny'nin çiçek bahçesi var. Onlarla uğraştığı zamanlar geliyor gözümün önüne. Kapıya gidene kadar girişte geldiğimi gören hizmetçilerden biri kapıyı açıyor. "Hoşgeldiniz Bayan Crandal. Aileniz şu anda kahvaltıdalar." Bok yesinler dememek için zor tutuyorum kendimi. Sözleri bittikten sonra yol göstermek için önümden ilerliyor. Yemek salonuna girdiğim anda üç çift göz bana dönüyor. Bir başka hizmetçi hemen bir servis getiriyor masaya. Yüzünü tanıyamıyorum. Ben yokken gelmiş olmalı. Masaya oturuyorum. Babamın kasılan yüzü, Liny'nin dolan gözleri ve o sürtüğün şüpheli bakışları ilk dikkatimi çekenler. "Neden geldin?" Bakışlarım kıpırdadığını farketmediğim dudakların sahibine yöneliyor. "Ne güzel bir karşılama bu. Hiç iyi bir üvey anne değilsin." Önüme konan tabağa bakıp parmağımı desenlerinde gezdiriyorum. "Ama biliyor musun sizi bu zevkten mahrum bırakmamaya karar verdim. Taşınıyorum. Tamamen. Haber vereyim dedim." Şaşkınlıkları yüzlerinden tabaklarına damlıyor. Babam bile gizleyemiyor yüz ifadesini. Olanlara rağmen geri döneceğimi düşündüğünü anlıyorum o halinden. Başını sallıyor onaylarcasına. Cebinden çek defterini çıkarıyor. Bol sıfırlı bir rakamı uzatıyor bana. "Güvenli bir yer seç." Gülümsemekle gülümsememek arasında kalan yüz ifademin görünüşünü hayal bile edemiyorum. Ondan yardım istemeye gelmemiştim üstelik.Aslında bu durumda yeni karısının ve iş hayatındaki itibarının da etkisi var. Yani çocuğunu öylesine sokağa bırakan, onu parasından mahrum bırakarak sürünmesine yol açan bir iş adamını kim sever ki? Üstelik çocuğu kendi yaş grubunda, kendisi de iş dünyasında adını duyurmuşken. "Ev tutuldu bile. Ben sadece haber vermeye ve kalan bir şeyim olup olmadığına bakmaya geldim." Başını sallıyor yavaşça Gerçek bir pislik olabilir ancak babalık duygularına prezervatif takmamış henüz. İşe gitmesi gerektiğini söyleyip ayağa kalkıyor. Yanımdan geçerken eğilip saçlarıma bir öpücük konduruyor ve diğerlerine de bir şeyler söyleyip çıkıyor odadan. Ah o kadar duygusalız ki kusabilirim. Bana giderek alkolik bir sürtüğe dönüştüğümü ve böyle giderse beni bir tedavi merkezine kapatacağını söyleyen kimdi? Ya da onu dinlemediğimde otoritesini kanıtlamak istercesine tokat atan? Hadi ama. Arabasının tekerleklerinden gelen ses salona ulaşana kadar sessizlik oluyor ortamızda. Sonra bir ses daha yükseliyor kindarca. "Demek sonunda seni pazarlayacak birini buldun." Başımı kaldırıp yüzüne bakıyorum meydan okurcasına. "Aslına bakarsan Naomi, senin kendini pazarlamaya çalıştığın insanı buldum." Yüzüme gergin bir ifadeyle bakıyor. Neyi kastettiğimi anlamış olduğunu farketmeme yetecek kadar bir süre geçiyor. "Demek Mclain'in yanına taşınıyorsun." Bir kahkaha atıyorum ona bakarak. Liny tenis maçı izler gibi bize bakıyor. "Kendini nasıl biliyorsun. Evet Lex'le yaşamaya karar verdim. Sen onun yatağına girme hayali kurup ucuz sürtük gururunla onunla daha konuşamamışken ben onun evine yerleşiyorum. Buraya gelmeyecek bir daha. Onu göremeyeceksin. Altına da giremeyeceksin. Neler yaptığımızı da bilme şansın olmayacak. Bunların düşüncesi seni ne kadar zamanla delirtir söylesene?" Sinirlendiğinin farkına varmam uzun sürmüyor. Bu benim için gerçek bir tatmin anı. Yüzünü görmekten kurtulacak oluşum bir yana arkamdan delirdiğini bilmek beni mutlu ediyor. "Sen kudurmaya devam et. Ben odama gidiyorum." Liny'e parmaklarımla bir öpücük yollayıp kalkıyorum sandalyemden.
Odama girince dolaplarıma bakıyorum önce. Sonra yatağımın altına. Çekmecelere. Alınacak bir şey kalmadığını düşünerek yatağıma oturuyorum ve yanıldığımı farkediyorum. Baş ucumdaki çerçeveden bana gülümseyen ablamla kendi suratıma bakıyorum. Elime aldığım çerçeveyi inceliyorum. Cynthia'yı ziyarete gittiğimde çektirdiğimiz bir fotoğraf bu. Cleo tarafından çekilen.. Yanımda olsalar gerçekten harika olabilirdi. İkisini de öyle özledim ki. Gittiler ve parçalandı her şey. Sevdiğim kadar nefret de ediyorum artık bir şeylerden. Rujum kadar kırmızı oluyorum. Kırmızı yakıştıkça bana, katlediliyorum. Adamlar katlettim bugüne kadar, aşklar parçaladım. Şimdi tersine döndü herşey. Bir adam tanıyorum. Katlediyor beni. Katledilmek hiç bu kadar güzel olmamış olmalı. Nefes boruma kaçan yıldızlar taşıyor gözlerinde o adam. Gözümü her kapadığımda görüyorum yüzünü. Avuçlarıma düştü gökyüzü. Ölümün dili dudaklarımda dolaşıyor yokluklarında. Pencereden dışarı asıyorum intihar planlarını. Onlar dönene kadar parçalansam da bin parça devam ettim diyebilmek istiyorum burada olduklarında. Sahi aşkın kaç yüzü var sakladığı? Hangi köşesi beni bu derece dibe çeken. Düşüncelerim neden düşünmediğim zamanlarda bile acıtacak kadar iz bırakıyor artık. Yerimden kalkıp topluyorum bütün fotoğrafları. Albümleri, çerçeveleri. Kalan son şeyler parçalanıp dağılmış anı kırıntıları. Hepsini toplayıp son bavula dolduruyorum. Odamdan çıkarken son bir kez bakıyorum ve geri dönüp rujla yazı yazıyorum koca duvara. Sonra çıkıp arkamdan kapatıyorum kapıyı. Döndüğüm anda Liny'le burun buruna geliyoruz. Bana bakıyor dolu gözleriyle. Sonra kırgın ifadesini üflüyor yüzüme ve kollarını boynuma sarıyor. Gülümseyerek saçlarını okşuyorum. "Özür dilerim. Seni bırakmak istemezdim. Ama daha iyi olacağım Liny." Gözyaşları boynuma damlıyor ve ben daha sıkı sarıyorum onu. "Seni bırakmış sayılmıyorum. İstediğin zaman göreceksin beni. Süper ikiz güçlerimle hep yanında olacağım üstelik." Kollarından ayrılmadan onunla birlikte iniyoruz merdivenlerden. Eli belimde sıkıca duruyor hala. Kapıya kadar çıkıyor benimle. Tam bahçeye adım atacakken durup evin içine doğru bağırıyorum. "Eğer istersen senin için Lex'den randevu alırım!" Kırılan bir şeylerin sesi geliyor kulağıma. Buna rağmen Naomi'nin yüzünü görmüyorum tekrar. Ucuz arka sokak aşiftesi. Liny suratıma onaylamadığını belirtircesine bakıyor. Omuz silkiyorum karşılık olarak. O kadından nefret ettiğimi bilmeyen kalmadı zaten. Arabama yerleştiriyorum son bavulu. Son kez sarılıyorum kardeşime ve ev adresimi verip uzaklaşıyorum ordan.
Yeni apartman dairemize ulaştığımda giriş kapısını sonuna kadar açık buluyorum. İçerideki seslere dikkat kesiliyorum. Bir müzik var. Birkaç adamın konuşması. İçeriye giriyorum. Darmadağın ortama bakıyorum boş boş. Lex beni kucaklayıp döndürüyor havada. Sonra yere indiğimde bir fırça tutuşturuyor elime. Bir de parlak kırmızı bir tulum. Aynısından onun da giymiş olduğunun farkındayım ancak bu bir kostümlü balo değil taşınma olmalı. Ne bunlar dercesine bakıyorum suratına. Evimizi kendimiz boyarsak bunun çok eğlenceli olacağını düşündüğünü söylüyor. Üstelik iyi bir anı. Gülümsüyorum.. O ustalarla birkaç dolap ve banyo tesisatı hakkında konuşurken arka odalardan birine geçip verdiği tulumu geçiriyorum üzerime. Çıkardığım kıyafetleri orada bırakıyorum ve toka bulamayacağım düşüncesiyle bileğimdeki bilekliği kullanarak topluyorum saçlarımı. Odaya döndüğümde gülerek bakıyor suratıma. Ustaların gittiğini farkediyorum. "Eee? Ne yapacağım?" Eliyle köşedeki boya kutularını gösteriyor. Sonra kendi fırçasını daldırıp bir duvara canı nasıl isterse öyle sürmeye başlıyor.



Clee'ye görünmez muamelesi yapmışsın niye ikonu yok kızımın ahah
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 11, 2010 2:53 pm

Sabahın altısi ya da yedisi. Benim için çok erken vakitler yani. Sarhoş bir gece geçirmediğim ender zamanlardan, artık bünyem o kadar alışmış ki bütün akşam hiç olmamış gibi geçti. Televizyon başında, evde tek başıma yine dondurma yiyerek. Neyse ki yediklerimi yakmak için her gece çıktığım bir ‘egzersiz’ turu var. Sıkıcı programları zaplayarak geçerken bir müzik kanalında durdum ve 80’lerin bilindik şarkıları kulaklarımda uyuya kaldığımı hatırlıyorum. Uyandığımda saat yedi ya da altıydı işte. Birisi kapıyı yumrukluyordu. Babamın yukarıdan küfür ettiğini işitince uyuşuk halime rağmen yatabilen televizyon koltuğunu dikleştirip kapıyı açtım. İri yarı bir adam yüzüme bakıyordu aptal bir edayla. Üzerinde terden lekelenmiş beyaz, kirli bir atlet ve o yaşlı çınar ağaçlarını andıran beline rağmen düşük bir pantolon vardı. Yanında da kolları benimkilerin k iki katı kalın, pis sakallı, bira göbekli bir adam duruyordu. “Eşyaları taşımaya geldik.” diye homurdandı pis sakallı olan. Diğer adam sadece mavi gözlerindeki boş ifadeyle eve bakıyordu. Kafamı kaşıyıp esnedikten sonra salona yığılı paketli eşyalarımı almaları için yana çekildim ve elimle içeri buyuran bir ifade sergiledim. Bunları toplamam bir gece sürmüştü ama o geçen gece değildi. Neredeyse koca alanın tamamı benim karton kutularımla doluydu. Bana kalsa dolaplarımı ve yatağımı da şimdi indirirdim ama bu durumdan hiç hoşnut olmayan babam kafama bir uyku tulumu atıp idare etmemi söylemişti. Evden gittiğime mi üzgün bilmiyorum, ama sanmam. Konuyu ona ilk açtığımda memnun bir hal sezmiştim ondan. Belki de şu ‘Crocodile’ küçük aşığı yüzünden. Sanki ondan uzak durmamı istiyor ama bir baskı sonucu hep onu başıma atıyordu. İçten dileğini yerine getirmekten memnundum, kendi yaşımda bir baba sevgilisiyle uğraşamam çünkü. Geçen gece yine evden çıkmadan önce bana banka hesabımı kapattırmayacağını söylediğine memnunum, bir de part time iş bulup kendimi heba etmek istemiyorum. Belki sokakta resim çizerek para kazanabilirim ama bu hayatımı geçtim, içki paramı bile karşılamaz. En azından onun gibi kadınlara para vermek zorunda kalmadığıma memnun olmalı diye düşünüyorum.
Benimle bir veda konuşması yapmasını beklemedim değil ama o buna benzer bir şey için hiç kendini yormadı. İyi mi oldu, sanırım. Şu kızsal zırlamalar olacağını düşündüğümden değil, sadece uyandırabileceği o vicdan duygusunu dert etmiştim. Eşyaları toplarlarken ben de koca kamyon kenarında sigara içen tanıdık güneş gözlüklü adama yaklaştım. “Burada ne yapıyorsun?” Sesimdeki hoşnutsuzluğu fark etmiş olsa gerek, dudakları aralanıp dişlerini gösteren bir gülümseme belirdi yüzünde. “Annen haber verdi.” Annemin Arthur O’Sullivan’a söylemediği şey yoktu zaten. Kamyona yaslanıp gözlerimi kıstım. “Yani? Hala geçerli bir sebep değil bu.” Arthur duraklayıp siyah camlı gözlüklerin arkasından bana baktı ve sigarasını dudaklarından koparıp güneş gözlüğünü de aynı eliyle çıkardıktan sonra yüzüme baktı. Gözlerinin benim üzerimde korkunç etkisi olduğunu söylemeliyim. Nedense sadece bakarak babamdan daha otoriter görünüyor. “Babanın yanından niye ayrılıyorsun Alex?” diye sordu sakince. Tanrım, adam cidden iyi oyuncu mesleğinin hakkını veriyor. “Beraber yaşamak istediğim bir kız var.” “Sevgilin mi?” Arthur’un ne peşinde olmak istediğini anlamak istercesine yüzünü inceledikten sonra kafamı iki yana salladım. “Sevgilin değil demek… İkiniz için de zor olmayacak mı? Sonuçta özel hayatlarınız iç içe girecek. Tuvalete gittiğinde falan hep ojeler, rujlar falan olacak. O da senin prezervatiflerini falan görecek odada. Bir de erkek dergilerini saklaman gerekecek.” Kutularımdan birinin kamyon arkasına fırlatıldığını duyduğumda onun bilgisayar olmamasını umdum. “Amacın ne? Benimle baba-oğul konuşmasına mı kalkışacaksın? Annemle yatıyor olman sana bu özgürlüğü vermiyor.” Şu an benim yerimde ona hayran bir kız olsa ayakkabılarını yalıyor olurdu herhalde. Arthur bu konuşmalara alışık biri değildi, bu yüzden bu onu daha çok mutlu ediyordu. Gözlüğünü yeniden yüzüne geçirdi pis sırıtışıyla.“Kızlarla yaşamaya alışık değilsin Alex Mclain. Her gece yatağında başka bir kız görmeye alışıksın sen. Onunla uzun süre yaşayamayacaksın. Bu yüzden yaşlı babanı geride bırakma, annen onun için hala dert ediyor.” Üzerine yürüdüm bu sefer gülümseyen taraf bendim çünkü elini açık etmişti. “Aha! Yani asıl derdin annemin babam ile ilgili sana dırdır yapması değil mi? Buraya gelip benimle konuştuğunu biliyor mu?” Arthur’un yüzü tuğla duvar gibiydi. Terminatörün ifadesizliği vardı. “Tabii ki biliyor, bunu benden o istedi. Dediğimi unutma Alex, eninde sonunda babanın yanına geri döneceksin.” Yeni bir kutu kamyon arkasına fırlatıldığında “Senin yanına dönecek halim yok ya.” Diye homurdandım ve şişko adamın elindeki kutuyu zorla kapıp kamyon arkasına bıraktım. Tekrar arkama baktığımda Arthur gitmişti, sanki hiç gelmemiş gibi.

Geri kalan zamanım kutuları yukarı çıkaranları izlemekle geçmişti. Ev bir apartman dairesi olmasına rağmen çok geniş ve ferahtı, arka odanın büyük camlarından dışarı bakıldığında Queens gülümsüyordu. Dışarıdan görüntüsü nostaljikti, kiremit Londra evlerini andırıyordu. Evi gördüğümde bayılmıştım, hele de çatı katını. Yeniden gördüğümde o sahiplik duygusu ile beraber ne kadar doğru bir seçim yaptığımı düşünüyordum. Boyacıdan boyaları ve fırçaları alıp eve geldiğimde gün çoktan ortalanmaya yaklaşmıştı. Clem geldiğinde ise ona sarılıp etrafımda döndürdüm, uzun zamandır ilk defa bu kadar mutluydum, hem de ayıkken. Clem’e üzerimdeki tulumla özdeşleşen diğer tulumu ve fırçayı verdim. “Evi kendimiz boyarsak daha eğlenceli olacağını düşündüm!” dedim ve sorusu üzerine kutuyu gösterip fırçamı şarap rengi boyaya daldırdıktan sonra alelade duvara sürdüm. İyi görünüp görünmemesi derdim değildi, sonuçta burası bizim evimizdi ve bunu kanıtlayacak şeyler yapmalıydık. Neden şarap rengini seçtiğimi bilmiyorum, sanırım daha biz beş parasızken salonumuzun bu renk olması beni etkilemişti. Duvara bir şeyler yazıp yeniden üzerinden geçtim. “Burayı boyuyoruz ya bu akşam içeride yatamayız. O yüzden çatı katını denemenin zamanı sanırım. Senin için de uyku tulumu getirdim. Ama asıl sürpriz…” Yanımdaki boya lekeleri olan çantayı açıp viski şişesini ve iki küçük bardağı çıkardım. “…Viskimiz var! Seni bay Daniels ile tanıştırayım. Bay Daniels, bu Clementine Crandal.”
Gece yıldızların buradan güzel göründüğünü biliyorum. Nereden olduğunu hatırlamıyorum ama biliyorum. Clem’in yüzüne gülümseyerek bakarken hayatımın Cleo gittiğinden beri ilk defa rayına oturduğunu hissediyorum. Sanırım hayat hala yaşamaya değer.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 11, 2010 5:32 pm

Elimdeki fırça beni sahip olduğum pek çok şeyden daha fazla mutlu edebiliyordu. Yerlere boya dökülmesin diye serilen plastik örtünün ayaklarımın altında ezilişinden çıkan ses ise hayatımın düzene girdiğinin kanıtıydı. Bu kadar sıradan şeylerin bu kadar değerli olmasının çok ilginç olduğunu düşündüm o an. Lex'in eğlenceli boya yapışını izledim olduğum yerde dikilerek. Her şeyi düşünmüştü sanki. Bu ev de biz yaşayabilelim diye özel olarak yaratılmıştı. Gerçekten mükemmel bir seçimdi. Lex'in beni arayıp bize nefis bir ev bulduğunu heyecanla anlatışı geldi aklıma, gülümsedim. Az bile heyecanlanmıştı. Evi ilk gördüğümde zıplayıp sırtına atlamıştım çünkü sevinçten. Olup biten her şeye rağmen, ve bunların hepsini bilmesine rağmen en gerçek kahkahalarımı yine onun yanında atabiliyordum ve bu nefis bir duyguydu. Ben ona bakarken o fırçasını olduğu gibi bıraktı. Sözcüklerinin birbiri ardına dizildiği bir anda çantasına uzanıp bir şişe çıkardı. Kahkalarla izledim bizi tanıştırmasını. Sonra ciddileşerek bir beyefendiye öpmesi için uzatırmış gibi elimi uzatıyorum şişeye. "Memnun oldum Bay Daniels." Lex de gülerek suratıma baktı ve sonra şişeyi eğip elime yapıştırdı. Gülerek şişeyi kaldırışını izledim ve fırçamı elime aldım. Boyaya batırdığım fırçayı duvara sürdüm ve birden uzun zamandır duymadığım bir melodi geldi aklıma. Kendimi tutamadım melodiyi mırıldandım. Daha sonra da nakaratın ilk sözcüklerini. "You're the man.." Lex gülerek devam etti sözlere. "I'm the girl." Sonra birden ona dönüp kahkahalarla gülmeye başladım. "Bunu senden duymak çok ilginç oldu Lex." Omuz silkti ve boyamaya devam etti. Bir süre sonra şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başlamıştık zaten. *You're the man I'm the girl we look good together you with your hat, me with my boots we are, we are, the dandy cowboys!!* Bir odayı zar zor bitirdikten sonra Lex ellerini kaldırdı ve panikle bir şey anlatan kadınlar gibi burada onu beklememi söyledi. Sonra yangın merdivenine çıktı camdan ve çatıya gitti. Ne yapacağını merakla beklerken elinde iki kese kağıdıyla döndü. "Acıktın mı?" diye sordu gülerek paketleri gözümün önünde sallarken. Birlikte yere oturup yemek yemeye koyulduk. Yaslanabileceğim kuru bir duvar olmadığından Lex'e dayandım yemeğimi yerken. Onun bu kadar yakınımda olması hoşuma gitti. Birbiriyle yatmayan sevgililer gibiydik. Ya da evli bir çift.. Kardeşlikten de öte bir şeydi bu. Sevgilim, çocuğum, kardeşim, ruh ikizim. O benim sahip olabileceğim her şeydi. Üzüldüğünde ondan fazla üzülebiliyor olmam da bunun bir kanıtıydı zaten. Onu sürekli merak ediyor olmam. Düştüğümde beni kaldıranın o olması , ne yaparsa yapsın affedecek olmam ve her durumda ne olursa olsun ona sığınmam.. Bu nedenler yüzünden Lex'den daha değerli biri gelemezdi dünyaya benim için.
Odaları boyamayı bitirdiğimizde çoktan akşam olmuştu ve ben yorgunluktan ölecekmiş gibi hissediyordum. Eserimize gururla baktıktan sonra Lex kolumdan çekiştirerek çatıya çıkmam için camdan itti beni. Yangın merdiveninden çıkıp çatıyı gördüğümde yorgunluğumu unuttuğumu hissettim. Yerde taşların üstüne atılmış uyku tulumları vardı. Lex'in eşyalarının bulunduğu koliler köşeye yığılmıştı ve üstlerine rahatça oturabileceğim kadar sağlam gözüküyorlardı. Birkaç yerde mum vardı ama zaten bunlar olmasa da şehrin ve yıldızların parlaklığı yeterli olabilirmiş gibi hissettirdi. Arkamı döndüm ve Lex'e baktım. Çoktan açıp doldurduğu viski bardağını bana uzattı karşılık olarak. Ona sarılıp koca bir öpücük kondurdum suratına. Bu ev için nasıl teşekkür edebileceğimi bilmememin de etkisi vardı bu görüntünün bende yarattığı mutluluğunda. "Yeni evimize bayıldım." dedim bütün çatıyı ve bu ortamı da içine katacak şekilde bir daire çizerek kolumla. Sanki bütün Queens'i satın almış gibi hissediyordum kendimi. "Yoruldum ama fazlasıyla değdiğini hissediyorum. Hayatımda verdiğim en iyi karar seninle yaşamayı kabul etmekti." Ben bunları söylerken o duvara oturdu ve gülerek baktı heyecanıma. Bir çocuğun istediği oyuncağa sahip olduğunda verdiği tepkiye benzer bir tepki veriyor olma ihtimalimi düşündüm. Öyle bile olsa yetersiz kalırdı gerçi. "Herşey güzel olacak." dedi. Bunu ondan duymak çok ilginçti. Özellikle inanarak söylediğini bilmek fazlasıyla hoşuma gitti. Söylediklerine katılıyordum. Bunun olacağını bilmekten çok fazlasıyla hissediyordum. Lex'le yaşamak ilginç olacaktı. Onun hayatı ve benim hayatım fazlasıyla aynı olmasına rağmen çok zıttı. Bu gerçek bir karmaşa yaratacaktı. Çoğu zaman eve getiremediği kızlar yüzünden otellere para yatırmak zorunda kalacaktı. Bunu da engelleyemeyeceğimi biliyordum ama artık önemli değildi. Onu değiştirmekten çok onunla olmak mutlu ediyordu beni. Bunu hiçbir şeyin bozmasına izin veremezdim şu andan sonra. Yanına oturup sessizce bardağımdaki viskiyi yudumladım. Bu kadar yorgun olduğumu yeni farkediyordum ve alkolün getireceği uyuşmuşluğu heyecanla bekliyordum bu yüzden. Başımı omzuna yasladım Lex'de sessizlikten memnunmuş gibi bir şey söylemeden bardağım bittikçe yenisini doldurmaya devam etti. Bay Daniels bizim ilk misafirimizdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 11, 2010 10:07 pm

Yüzümde kan gibi boya izleri var ama mutluyum. Sonunda gerçekten benim diyebileceğim bir evde sevdiğim bir insanla beraber yaşayabilirdim. Bu ev elbette babamın evine kıyasla daha küçük ama bende yarattığı o ev hissi daha yoğun. Gerçi her gece başka bir kızı eve attığım düşünülürse bu boyadığımız duvarlar arasında ne kadar çok zaman geçireceğim bilinmez. En azından bu şekilde bazı geceler can sıkıntısında Volume’a ya da başka saçma bir yere gideceğime Clem ile televizyon karşısına çöküp romantik filmlerle dalga geçebiliriz. Gelirken babamın şekerli mısır patlatma makinesini da bu yüzden çaktırmadan kutulardan birine tıktım. Bu sayede birbirimize göz kulak olabileceğimizi düşünmek daha güvende hissetmemi saplıyor. Öte yandan özgürlüğümün kısıtlanması ve Arthur’un sabah söyledikleri kafamı meşgul etmiyor değil. Tamamen haksız olduğunu söylemek istiyorum ama doğru noktaya parmak bastı. Ben sekiz dokuz yıldır evde kalıcı bir kadına rastlamadım. Annem basıp gittiğinde babamın ilk hallerini hatırlıyorum da, çok sarsaklaşmıştı. Bir de evde fır fır dönen hizmetliler olmadığını hatırlamak hoş değil. Ütü bile yapamam ben, yemek konusunda yine ortalama olsam da geri kalan bütün ev işlerinde kötüyüm. Dağınığım, odam şişelerden geçilmeyecek haldeydi taşınmadan önce. Geçen zamanla nasıl olacağız bilmiyorum ama umarım kötü yönde ilerlemez. Bunun üzerinde çok düşünmeyeceğim çünkü keyifli bir şarkıyı bağıra çağıra söylemekle meşgulüm. Mutluyken kafamı çorba yapmanın ne lüzumu var? Sonuçta bu kararı ona sunarken iyice düşündüğüme eminim. Şarkının anlamsız ritmine gömülmüş fırçamı eskrim kılıcım gibi sallarken kan gibi duvara sürdüğüm boyayı emiyordu renksiz duvarlar. Babama teşekkürlerimi sunacağım tek konu eskrim ve okçuluk oldu. Zamanında zengin çocuklarının karizmatik sporlarla uğraşması gerektiğini düşünen babam elimden basketbol topumu kapıp eskrim ve okçuluğa yollamıştı beni. O yaştaki bir çocuk için bunun ne kadar trajik olduğunu anlatamam, sokaktaki çocukların iyi olduğu tüm sporlarda kötüydüm, futbol ve basket gibi. Pekala, baskette yine kötü sayılmam ama en iyi olduğum sallarda karşımda hiç arkadaşımı bulamadım, sokakta eskrim kılıcıyla dolaşsam muhtemelen anneler çocuklarını benden kaçırırlardı. Bir defasında arkadaşımın kafasındaki elmayı vurmak için onu ağaca dayanmaya ikna ettiğim sırada olayı gören annesi son anda yetişmişti. İyi bir fırça yedikten sonra çocuğu bir daha hiç görmedim.
Boyama işini yarıladığımızda çok yorgundum. Taze boya kokusu ciğerlerime dolup başımı döndürüyordu. Ani bir tepkiyle Clem’e beklemesini söyleyip camdaki yangın merdivenlerinden yukarı tırmandım. Çatı süperdi, ayakkabılarım altında taşlar birbirine sürtünürken yığılı karton kutuların üzerindeki paketleri kaptım. Her şeyi planlıydı, paketleri alıp gibi Clem’in yanına indim ve kese kağıdını adeta gözüne soktum. Biz kese kağıtlarının içine gömülü açlık formülünü mideye indirirken Clem omzuma yaslanıyordu. Gerçekten bunu yapmış mıydık? Yani bu cidden büyük bir adım. Zincirlerimden kurtulup onunla yaşayacağım. Bu benim evim, bizim evimiz. O kadar ilginç ki kendimi şimdiden üniversiteye geçmiş gibi hissediyorum. Yaşadığım kişinin Clem olması da ayrı bir mutluluk çünkü ona tam anlamıyla güveniyorum. Her gün onu görmek bana Cleo’yu hatırlatacak ama bununla yaşmaya çalışabilirim.
Boyama işi bittiğinde enkaz gibiydim ama değmişti. Clem’i çatıya çekiştirdim Daniels’ı da alıp. Yukarıdan yıldızlar çok daha yakından gözüküyordu. Dediğim gibi, her şey planlıydı. Mumlar da gecenin içine gömülü yıldızlar gibi yanarken soğuk viskiyi küçük bardaklara doldurdum ve Clem’e uzattım. Babam hep bu konuda iyi olduğumu söylerdi zaten, hiçbir halt olamazsam havalı bir barın barmeni olurmuşum. Katılıyorum, kızları etkilemek için geliştirdiğim hızlı servis teknikleri bu konuda hep işime yaradı. Clem küçük çocuklar gibi sevinirken yüzümde mutlu bir gülümseme vardı. Ben de onun gibi zıplayıp hoplamak istiyordum ama ayaklarım yere çivili gibiydi. Viskiden bir yudum aldıktan sonra Clem’in öpücüğüyle karşılaştım. Onun yerinde bunu yapan bir başkası olsa çoktan kucaklayıp yatak odasına gitmiştim ama Clem olunca, bilmiyorum, o gözle bakmadığım ender insanlardan. Mutlu olduğu için mutluydum, yüzümdeki o gülümsemeyi istesem de silememe sebebim de buydu. Sözlerindeki heyecanı hissettiğimde “Her şey güzel olacak.” Dedim. Buna inanıyordum da, şimdi bile her şey daha iyi gibi hissediyordum. Arthur’un sözlerini aklımdan kovdum, onlara ihtiyacım yoktu. Clem ile otururken kutudan çıkmış dede yadigarı radyoyu düzeltip müzik açtım. Nirvana'dan Where Did You Sleep Last Night şarkısı geceyi doldururken şişenin dibini bulmamız fazla sürmemişti. Bay Daniels kafalarımızı bulandırırken aramızdan ayrılmıştı işte.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimePaz Ağus. 15, 2010 5:23 pm

Ritmin kulağıma ulaşmasıyla bu anı müzikten daha fazla güzelleştirecek bir şey olamazdı düşüncesine ulaştım. Bulunduğumuz yer güzeldi. Şu an yaşadığım an güzeldi. Yanımda Alex'in olması bütün bunları mükemmel kılan şeydi. Ve konuğumuz Bay Daniels elbette. O tükendikçe biz yokluğuna üzüleceğimize kendimizden geçtik. Bir yerden sonra viskinin beni bu kadar rahat hale getireceğini düşünmemiştim. Lex yanımda konuşmadan oturdukça ben daha çok boşlukta hissediyordum kendimi. Yine de uçup gitmemem için beni dünyaya sadece o bağlıyormuş gibi hissettiriyordu. Sanki ona tutunmasam hemen şu an buradan kendimi bırakıp uçarak başka bir yere düşermişim gibi. Aslında bu fikir oldukça cazip geldi düşününce. Hava güzeldi ve ben kendimi uçabilecek kadar hafif hissediyordum. Şişenin dibine doğru bu isteğim iyice güçlenmişti. Cobain'in sesi de uçuşuma destek olur gibiydi. Sahi bir şarkı süresince ne çabuk bitirdik Bay Daniels'ın ömrünü. İlginç.. Ayağa kalktım Lex'e tutunmaya çalışarak. Son zamanlarda içtiğim hiçbir şey beni bu kadar etkilemezken şu an neden böyle olduğumu anlamam zordu. Lex'in yanında olmanın verdiği rahatlık ya da bu ortamın etkisi de olabilir diye düşündüm. Parça parça düşüncelerim tekrar şarkıya kaydılar. *My girl, my girl, where will you go? I'm going where the cold wind blows.. In the pines, in the pines.. Where the sun don't ever shine I would shiver the whole night through * I'm going where the cold wind blows.. Cold wind blows.. "Lex. Söylesene ben uçabilir miyim?" Tuhaf tuhaf baktı suratıma. Sonra yerimde iyice doğrulup eğilerek az önce üstünde oturduğum duvardan aşağıya baktım. Her şey küçüktü ve sokaklar boştu. Bu görüntü çok mutlu etti beni. Karşımdaki binanın çatısına odaklandım. "Bence oraya kadar gidebilirim." Rüzgarı o şekilde hissetmek hoşuma gidecekti. Üstelik Lex vardı yanımda. O beni her koşulda koruyacak inancım vardı. Dışarıda tanımadığım insanlar arasında tanımadığım yerlerde dolaşırken alkol daha yavaş dolaşıyordu kanımda. Ama bugün yaşadığım onlarca şeye rağmen fazlasıyla mutluluk ve huzurla birleşip karman çorman olmuştu. Lex ne yapmaya çalışıyorsun ifadesiyle suratıma bakarken ileri doğru adım atmayı denedim. Bunun sonucunda iki şey oldu. Biri ayağımın kayması ve istediğim şekilde olmasa da rüzgarı daha hızlı hissedebilmemdi. Diğeri de yerinden beni tutmak için hızla kalkan Lex'in beni geri çekerken dengede kalamayıp birlikte yere devrilmemize neden oluşuydu. Bunun sonucunda canını yaktığım düşüncesiyle hemen kenara kaydım. Gülmekten alıkoyamıyordum kendimi ama Lex normalde baktığı gibi bir gülümsemeyle bakmıyordu suratıma. Tehlike işareti. "Yeter Clem. Gel hadi. Sen kendine ya da bana bir zarar vermeden ayıltalım seni." Kucakladığı gibi yangın merdivenlerine yöneldi. Çatıyı bırakmak istemiyordum oysa. Kendim yürüyebilirim demek istedim. Hatta uçabilirim falan. Ama beni bırakmasını söylesem muhtemelen salak salak konuşma der kestirir atardı. Kucağında olmak rahattı üstelik. Sıcak ve güvenliydi. Yorgunluğumu uyuşmuşluğuma rağmen hissedebiliyordum bu yüzden. Kollarında uyuyakalacağımı düşündüm gözlerimin kapanmasını yorumlayarak. Beni bıraktığında uyuyakalmak üzereydim bu yüzden. Nerede olduğumu farketmem zaman aldı. Ben bir şeylere odaklanmaya çalışırken Lex de çocuğunun üstünü değiştiren bir baba gibi üstümdeki boyacı tulumunu çıkarıyordu. Baba rolü onun üstünde durunca oldukça komik geldi bana. Lex'in bir gün çocuk bezleriyle falan uğraştığını görüp göremeyeceğimizi merak ettim. Çıkardıklarını bir köşeye fırlatıp iç çamaşırlarımla kalmamın daha uygun olacağı düşüncesine ulaşmış gibi küvete oturttu beni. Soğuk zemini beni rahatsız etti ve ne yapıyorsun diyemeden musluğu çevirdi.. Tepemden aşağıya dökülen soğuk suyun balyoz etkisiyle kalakaldım orada. Lex'de inatla oradan çıkmamam için uğraşıyor gibiydi. Yuttuğum suyu öksürerek atmaya çalışırken o bir yandan halime gülüyordu. Daha iyi olduğumu düşünene kadar soğuk suyun altında kalmamı sağladı daha sonra suyu kapatıp gülmeye devam ederek yüzüme baktı. "Bekle, arabandan kuru kıyafet getireyim." Başımı salladım git dercesine ama hala suyun şokundaydım. Bu kadar kötü bir cezayı haketmemiştim. O kadar içkiye yazık oldu üstelik boşuna içmiş gibi oldum sayesinde. Şaşkınlığımı üstümden atıp kaymamaya çalışarak ayağa kalktım ve küvetten çıktım. Üstümdeki giysi adı altında sayılabilecek son şeyleri de çıkarıp Lex gelmeden kurulanıp sarınabileceğim bir şeyler bulmak amacıyla etrafıma bakındım. Henüz yerleşmemiş olmanın kötü yanıydı bu. Tam acaba Lex gelmeden tekrar tulumumu giysem diye düşünürken karşımda şok ifadesiyle ve elinde kıyafetlerimde duran Lex'i gördüm. Normalde olsa bende şaşırırdım orada olmasına ancak yapabildiğim tek şey yüz ifadesine gülmemek için dudağımı ısırmak oldu. Ya o fazla hızlıydı merdiven çıkarken ya da ben çok yavaştım düşünürken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeSalı Ağus. 17, 2010 4:31 pm

İçen insanın üç hali vardır; içip çok neşeli ama zararsız olanlar ilk örneğimiz. Bunlar genelde insanların sosyal kurallarını ihlal edecek denli keyifli olurlar. Yüksek sesli konuşmaları huzursuz edici olsa da kendilerine verebilecekleri zarar sadece bar taburesinden düşüp bir yerlerini kırmak ya da yanlış kişilere cinsel ilgi göstererek hayal kırıklığına uğramak olur. İlk seçeneğimizdeki bu insanlar içkiyle beraber mayıs kedilerine de döner bu arada. Kız tayfası içkiyi bahane ederek kendini birinin kucağından ötekine atarken erkek tayfası kendini sosyal ortamın kralı gibi gösterip ayırt etmeksizin her dişicil varlığa sarkar. İkinci örneğimiz bu türe göre daha uysaldır. Bunlara melankolik içiciler diyebiliriz. Melankolik içicilerden olduğumu düşünüyorum şahsen, içince ruhsal açıdan herkes gibi çalkantılar yaşasam da az konuşup kendi halinde takılan biriyim. Biz melankolik içiciler diğer iki tip gibi aşırı tehlikeli olmasak da yapabileceğimiz tehlikeli şeyler genelde kendi sağlığımızı tetikleyici etmenler yaratır. İçki ile ilaç içmek gibi, kör kütük sarhoşken esrar çekmek gibi. İlk türün cinsel dürtüsünü yaşasak da çiftleşmek için yıllarca beklemiş azmanlar gibi dolaşmaktansa yemin bize gelmesini bekleriz. Kızlar da erkekler de gizemli görünüşlü bu sarhoş hallerimize anında tepki verirler ne de olsa. Üç tipe bakıldığında en sağlıklı olanı bu gibime geliyor. Biz gelelim üçüncü türe; kaçık içiciler! İşte bunlar iki uçurumun ortasındaki ipte duran türdür. Delicesine neşeli olmazlar ama bir melankolik içici gibi de kendi halinde takılmazlar. Onlar gördüklerini sandıkları şeylere yükledikleri anlamlarla korkunç şeyleri gülerek yapabilecek konuma gelmiş olanlardır. Ayık olduklarında yanından bile geçmeyecekleri delilikleri yapacak konuma gelirler. Hafifmeşrep olanları da vardır ama hepsinde ortak olan tek şey eğer bir sarkıntılık durumu olacaksa bunun tehlikeli şeylerden sonra geldiğidir. Bu durumda Clem, üzülerek söylüyorum ki üçüncü türdendi.

Bunu en başta anlamam mümkün değildi çünkü gayet normal görünüyordu gözüme. Pekala tükenen JD ile her şey anormal görünüyordu ya neyse. İçkiden kalan tek şey damağımdaki tadıydı. Clee uçabilip bilemeyeceğini sorurken yüzünde ne demeye çalıştığını sorgulayan bir ifade olmalı, öyle hissettim. Clee uca gidene kadar niye kalkmadım bilmiyorum, kaslarım fazla mayışmıştı ondan herhalde. Ama kendini aşağı attığında da kalkmayacak değildim. Son anda tuttuğum için şanslı olmalı yoksa pencereden sokağa atılmış çürük domates gibi dağılırdı yere düştüğünde. Tamam, sarhoş sayılırım ama kendimi Clee gibi bir yerden atacak kadar sarhoş değilim. Geriye doğru yığılırken atik davranabildiğime memnunum sadece, aşağı düşseydi ne yapardım bilmiyorum. Bu kafayla arkasından atlamam bile muhtemel. Clee gülüp dururken ona sinirli bir bakış attım. Başkası olsa kendine gelsin diye yumruklardım ama Clee zaten çıtı pıtı bir şey, bunu yaparsam düşmekten beter olabilir. "Yeter Clem. Gel hadi. Sen kendine ya da bana bir zarar vermeden ayıltalım seni." Dedim gergin ses tonumla. Böyle konuşmam çok normal çünkü az önce resmen hayatımın anlamı kendini aşağı salacaktı. Ona içkiyi bile yasaklasam haklı olurum bu durumda. Clee’yi kucaklayıp aşağı taşıdım. Artık milleti kucaklamak alışkanlık olmuştu resmen, hele Clee’yi. Kendimi kadın hamalı gibi hissetmemem elde değil. Clee’yi bıraktığımda üzerindeki kurumuş boya kaplı tulumu çıkardım. Clee’yi yarı çıplak görmek beni felaket rahatsız etti açıkçası. Kendimi kız kardeşini bu durumda gören küçük bir çocuk gibi hissettim. Onu küvete bıraktıktan sonra bir şey demesine kalmadan soğuk suyu açtım. Bu ifadesi cidden komikti, kendi kahkahamı duyduğumda güldüğümü anladım. Kendine gelmesi gerekiyordu ve ben onu döverek ayıltamadığıma göre su benim için bu etkiyi yapabilirdi. Kapalı klozet kapağının üzerine tüneyip Clee’nin sudan çıkmasını sağladım. Suyu kapattığımda hala gülüyordum. "Bekle, arabandan kuru kıyafet getireyim." Demenin arından dışarı fırladım.

Soğuk suda durduğundan üşüteceği endişesiyle merdivenleri üçer üçer inip koşmuştum arabaya. Havlu ve kıyafetleri kaptığım gibi tekrar evin aralık akpısından içeri daldım ve banyoya yürüdüm. Gördüğüm görüntü karşısında şokum Clee’nin suyun altına girdiği hale benziyordu. Ağzım açık, çene kaslarım gevşek, gözlerimdeki boş bakışlarla kaç saniye orada dikildim bilmiyorum. Kendime geldiğimde kıyafetler ve havlu ellerimin arasından çoktan kayıp yere yığılmıştı. “Kör olduuuuum!” diye bağırdım ellerimi sanki aklıma kazxınmış o dehşet görüntüyü silebileceklermiş gibi gözlerimin üzerine kapatırken. Clee çirkin olduğundan falan değil, aslında oldukça taş biri. Tek sorun ben ona hiçbir zaman o gözle bakamadığımdan bu imge bana en korkunç filmin en korkunç sahnesinden koparılmış gibi geliyordu. Tanrım, gözlerime kolonya boşaltmak ya da kafamı fırınlamak istedim. Banyodan adeta kaçarken hala kör oldum diye bağırdığımı bile fark edememiştim. Çok korkunç!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeSalı Ağus. 17, 2010 6:06 pm

Hani gerilim filmlerinde bazı sahneler olur. Bir şey ağır çekimde ilerler. Mesela bir su damlası.. Yere düştüğü anda film birden hareketlenir olaylar gelişir. Hatta kahraman ölür falan. Yere düşen kıyafer bende o etkiyi yarattı bu yüzden. Lex'in boş bakışlarına kilitlenmiş dikiliyordum öylece. Sonra kıyafetler düştü Lex delirdiğini belli eden bir çığlık attı ve ben hareket kabiliyetimi geri kazandım. Bu gerçekten gülme isteğime rağmen kötü bir andı. Kendimi kardeşini ya da ablasının kocasını baştan çıkarmaya çalışan ucuz tipler gibi hissettiriyordu bana. Utanç denen duygunun yüzüme saldırdığına ve kıpkırmızı olduğuma emindim. Ne yapacağımı bilemeden öylece kalakalışımın nedeni de buydu. Sonra banyo kapısının önüne düşürdüğü kıyafetlerin arasından havluyu çekip üstüme sardım. Giyinmek için Lex'in kendine gelmesini bekleyebilirdim. Böylece kafasında kuracağı şeylerden de uzak tutmuş olurdum üstelik. Salona girdiğimde Lex gündüz boyadığımız duvarların arasında ellerini gözlerine kapamış biçimde bir duvardan diğerine çarparak ilerliyordu. Kör olduum diye bağırması da cabası.. Böyle çarpmaya devam ederse burnunu kıracaktı. Bu olanların bizi nasıl etkileyeceğini ya da şu anda Lex'e yaklaşmama ne tepki vereceğini bilmiyordum ama şu an yaşadığım elli çeşit duygunun arasında ona ayırabileceğim herhangi bir beyin hücresi yoktu. Yanına gidip onu tutmaya çalıştım ama zaten ortada öylece dikilsem de elleriyle kapadığı gözleri yüzünden eninde sonunda bana çarpacaktı. Onu birden tuttuğumda irkilip birden bağırmasından odaya girdiğimi farketmediğini anlayabiliyordum. Tamam şu anda utancımdan yerin dibine girmeyi tercih edebilirdim ama önce onun kendine gelmesi gerekliydi. Koşmayı, bir yerlere çarpmayı ya da 'kör oldum' bağırışlarını kesmişti onu durdurduğumda ama parmaklarını gözüne sokarcasına sıkıca gözlerini kapatmaya devam ediyordu. Lex'in inadına karşı koyabilecek güçte biri olmadığımı biliyordum ama onun da bana karşı koyamayacağını biliyordum. Zaaflarımız bir anlamda ortaktı. Bu yüzden ellerini yüzünden çekmeme izin vermişti. Ama gözlerini inatla kapalı tutmaya da devam ediyordu. Ellerimle başını tuttum, bunun sonucunda bana bakmasını sağlayacağını umarak. "Lex!" Kendisine ait değilmiş gibi bir ses çıktı dudaklarından. "Giyindin miiii!?" Kendime baktım. Şu anda onu bırakırsam koşarak camdan atlayamayacağına inansaydım onu bırakıp doğru düzgün biçimde giyinebilirdim ama en azından görüp bağırmasına neden olacak halde değildim. "Sayılır." Sözlerime tepki olarak gözlerini daha sıkı yumdu. İnadı devam edince kendimi tutamayıp parmaklarımla göz kapaklarını kaldırdım. Bir yaratığa benzemesinin yanında bir de yaratık görmüş gibi bakıyordu suratıma. "Kendine gel!" Avuçlarımın arasında kafasını zorla sağa sola salladı. Neyin inadını yaptığını anlayamadım ilk defa. Ne yani bundan sonra hep deli gibi evin içinde koşturmak mı istiyordu? "Unut Lex, unut! Olmadı öyle bir şey! Hadi! Bak yok! Aaa gitmiiş." Bana anlama güçlüğü çeken bir çocuk gibi bakmaya devam etti. "Ama sen çıplaktın ve göğüslerin falan vardı. Çok korkunçtu." Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Başarılı olup olmadığımdan da emin değildim gerçi. "O kısmı boşver. O benim kontrolümde değil." Boş boş bakmaya devam edince bu gece içki içmeseydik çok daha iyi olabilirdi diye düşünüp bir şey anlatabilmek için ne yapmam gerektiğine odaklandım. "O ben değildim!" Şu anda bunu bile kabullenebilecek haldeydi bana kalırsa. Ama sadece bana kalırsa. Yanıldığım suratından belliydi. "Tamam mı Lex böyle düşün. Bak Clee aynı hala. O başka biriydi. Clee görünümünde bir mutant falan. Sonra asıl Clem geldi ve onu yok etti. Anlaştık mı?" Şüpheyle tuhaf tuhaf bakmaya devam etti. Benden çok onun duşa ihtiyacı vardı şu anda. "Lex yeter! Hemen toparlanmazsan çıkıp giderim!" Bu halde mi dercesine bakmaya devam ediyordu ama sonunda ikna olmuş gibi başını salladı. Ödül verir gibi sarıldım önce. Tekrar irkilince omuzlarından bastırıp yere oturttum zorla."Aferin. Burada bekle. Ben doğru düzgün bir şeyler giyip geliyorum. Sonra da çıkar kahve falan içeriz. Seni iyice ayıltamazsam bütün gece şok ifadesiyle bana bakmaya devam edecekmişsin gibi gelmeye başladı.." Boş bakışlarla bakmaya devam etti ve kafasını salladı. Ve gözlerimi devirmeme neden oldu bu hareketiyle. Lex'le yaşamak için sandığımdan fazla şeye dikkat etmem gerekecekti şu durumda bunun bilincine daha yeni ulaşıyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimeÇarş. Ağus. 18, 2010 12:04 am

Zihnim bu görüntüyü kaldırabilecek kadar sağlam mı acaba, yoksa ben mi abartıyorum? Belki sadece içki yüzünden abartıyorum. Sonuçta ilk defa gördüğüm bir şey değil. Aslında öyle, yani defalarca kez görmeme rağmen bu bir ilk. Ellerim göz kapaklarıma yapışmış gibi, gözyuvalarımı ağrıtıyor biraz da bu baskı. Deli gibi duvarlara çarparken hala aynı şeyi söylüyorum; kör oldum. Olmadığımın bilincindeyim ama o an olmak istediğimi de biliyorum. Bir sürü delice fikir geziyor aklımda. Gözbebeklerime çatal mı saplasam? Kafamı ateşe verip aşağı mı atlasam? Yoksa sadece saf votkayı gözlerime boşaltıp beynime inene kadar bulanık gözüken tavanı mı izlesem? Sadece beynimden bir şekilde silinse bunlar, Jim Carrey’nin şu filminde olduğu gibi. Şu an deli gibi görünüyor olmalıyım ama delirmek üzereyim. Kanımdaki alkol beni daha düşünme özürlü yapıyor. Adımın telafuzu ve temasla ürperdim. Parmaklarım gözlerime zorla kapanma emri uygularken “Giyindin mi?” diye sordum titrek bir ses tonuyla. Cevap olarak aldığım kararsız yanıt gözlerime daha çok baskı uygulamamı sağladı. Böyle giderse gözlerim başımın arkasından fırlayacak! Kerpeten gibi elleriyle gözüme yapıştırdığım avuçlarımı çözdüğünde yüzümde eblek bir ifade vardı. Ne yapabilirim sayılır cevabı sadece üzerinde havlu olduğuna işaretti ve ben havlulu bir çok kız da gördüm. Ama onu görmemiştim! Ve havlulu ıslak kızlar bana Clem’in adının geçmemesi gereken şeyleri çağrıştırıyor; jöle içinde güreşen bikinili kızlar gibi. Clem kaç benden diye bağırasım var. Beni yerimde tutan tek şey hala ona o gözle bakamıyor olmam. Duraksamanın ardından hem düşünceleri kafamdan atmak ister gibi hem de reddedercesine kafa salladım. İnatçı küçük bir çocuktan farksızdım o halimle. Clem de küçük bir çocuğa anlatırcasına inandırmaya çalışıyordu beni. Ama ne gördüğümü biliyorum! Diye düşündüm. Ve dudaklarımdan gördüklerimin itirafı süzüldü. "Ama sen çıplaktın ve göğüslerin falan vardı. Çok korkunçtu." Kanıtlarcasına yeniden ürperdim, göz devirmesinin yarısını yakalayabilmiştim. Nasıl desem, Clem’e hiç o gözle bakmadım ben. Sanki küt göğüslü biri olmasını bekliyordum. Öyle olmadığını görebiliyorum ama öyle olmadığını o kadar yakından görmek… Aklıma korkutucudan başka tanım gelmiyor ne yazık ki. İnandırma çabaları yersizdi, son tehdidi olmasa kör oldum diyerek evi turlamaya devam ederdim. Ona sorgularcasına bir bakış attıktan sonra kafamı salladım ve toparlanmaya çalıştım. Elbette etkisinden kurtulamayacaktım ama deneyebilirdim. Tabi sarılması hiç yardımcı olmadı kendimi fare gören fil gibi hissettim sadece. O bir şeyler bıdı bıdılarken hala kendi kendime Clem ve göğüsleriyle ilgili bir şeyler mırıldanıyordum. Giyinmesini beklerken etraftaki eşyaları ilk defa görüyormuş gibi bakındım. Yanıma geldiğinde kahve hayalleri sarhoş benliğimi süslemeye başlamıştı bile.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Taşınma Empty
MesajKonu: Geri: Taşınma   Taşınma Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 5:42 pm

Rp puanlanmış ama Sevim yazmamış haha..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Taşınma
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: New York City :: Queens-
Buraya geçin: