Oceane'ın günlerdir bitmek bilmeyen ağlamaları ve sürekli annesini istediğini belli eden imalarından adeta sıkılmıştı Jeremy. O, çok sevdiği bir bebekti; hatta görüp göremeyeceği bir çok insanın sahip olmadığı türden tatlı ve güzel bir bebekti de. Onu sadece katlanılmaz kılan tek şey vardı; o da Jeremy'nin ruh gibi dolaştığı bu anlarda, onun her seferinde ağlaması ve bir şey istemesiydi. Aslında çok fazla bir şey isteyen bir bebek değildi de; ama onu katlanılmaz kılan çok fazla an olabiliyordu. İşte bugün, tüm bu anlardan sonra bebeği kendi sahibine verebilecekti. Onunla sürekli ilgilenecek bir annesi, Paris'ten dönmüştü. Hatta şu an onunla buluşmak için eski püskü bir mekana gitmeye bile razıydı!
Tam bunu düşünerek, yatağına uzanmış keyif yaparken, telefonuna bir mesaj geldiğini fark etti. Sağ elini hiç kıpırdamadan komidinin üzerine atarak telefonunu aldı ve gelen mesajın ilk etapta kimden olduğuna baktı. Bir Gossip Girl krizi daha geçiremeyeceğini düşünerek derin bir iç çekti. Mesaj Michelle'dendi ve tam az önce düşündüğü gibi buluşmak için onu eski püskü bir mekana çağırıyordu. Harrison Street Club'ın, nesi olduğunu merak etmeye başlamıştı... Geçenlerde oraya Craig ile giderek biraz laflamışlardı; ama hizmetlerinden pek haz aldığı söylenemezdi. Öte yandan orada fazla aç gözlü insanların kızları sokak arasında sıkıştırıp tecavüz etmesine de tanık olmuştu. Aslında bu iğrenç bir şeydi; ama elinden o kadar kişiye karşı pek bir şey gelmezdi...
Her zamanki takım elbise kravat giyme seromonisinden sonra, kapıdan dışarıya adımını atarken, Oceaone'ın nasıl olduğunu öğrenmek istedi. Şu an başka bir otelde, hizmetlilerin bakmakta olduğu Oceane, ya çok mutluydu ya da fazlasıyla ağlıyordu. Aslında kaç gündür annesini görmüyordu; hatta Jeremy'i gördüğü bile söylenemezdi. Belki de terkedilme kompleksiyle bütün gün adeta çıldırmak üzereydi! Bunu düşündüğü vakit içini kaplayan bir endişeyle hızlı adımlarla otelden çıkmak için yola koyuldu. Aslında, bebek oteli ayağı kaldırma girişiminde bulunsaydı, mutlaka Jeremy'i ararlardı. Bunu tekrar düşündüğü vakit yavaşlayarak, kendisi içi açılan siyah limuzinin kapısından içeriye doğru yavaşça girdi.
Tom'a, gitmeleri gereken yeri söylediğinde, her zaman olduğu gibi yukarı camı açtı ve ceketinden çıkardığı sigaranın keyfiyle kendisinden geçti. Birkaç dakika sonra kapalı olan gözlerini açtığında, Tom'un arka kapıyı açmış olduğunu fark etti. Demek bu kadar kısa süre içinde gelmişlerdi ha? Tom'un son zamanlarında olan başarıısından ötürü maaşına zam vermenin vakti geldi de geçiyordu bile...
Kapıdan çıkarken Tom'a yavaşça sırıttı ve dar sokağın içine doğru ilerlemeye başladı. Birkaç adım sonra gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Sokağa sıkıştırılmış olan bir kız, neredeyse etrafını saran adamlar tarafından tecavüze uğramak üzereydi. Jeremy birkaç gün içinde iki kişiyi kurtarmaktan ötürü, raslantısal olarak hafif bir of'lama niası koyverdi. Gördüğü kadarıyla o kız Michelle'di ve kurtarmak zorundaydı. Bu sefer isminden bahsetmekle zaman kaybedemezdi. Aşağı yukarı üç kişiyi halledemeyecek tipte bir süt çocuğu değildi.
Sokağın köşesinde, uzun ve ince bir tahta parçasına gözünü kestirdi. Eline aldığı gibi üç adamın üzerine doğru hızlıca koştu. Michelle'in en yakınındakinin kafasına sopayı geçirdi ve adamın bayılırcasına yere süzüldüğünü izlemeden diğerinin göğsüne vurdu. Öteki de yere doğru acı içinde yığılırken son adamın attığı yumruktan kendisini sıyırdı ve yüzüne var gücüyle bir yumruk salladı. Adam yediği yumrukla beraber duvara toslayarak bir acı nidası koydu. Son olarak karnına aşağıdan bir yumruk sallayarak adamın yere düşmesini izlerken Michelle'in kolundan tuttuğu gibi peşi-sıra sürükleyerek, bu eski barın kapısından içeriye doğru içeri girdi... Yavaşça soluklanırken, Michelle'i yer seçmesi için birkaç saniye düşünceleriyle baş başa bıraktı...