Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 1:11 am

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz 323 x Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz 233

“Alex, şimdi biz seninle…” Alex çıplak göğsüne uzanan düğmeleri çentiklerinden geçirirken sessizce işine yoğunlaşmıştı. Kızın beklentiyle sabrettiği fazladan saniyelerin sonunda onu ilk defa duymuş gibi kafasını kaldırdı. “Ne? Biz seninle ne?” dedi hoyrat bir ses ile. Kız daha birkaç saniye önce iliklediği kendi gömleğinin düğmeleriyle oynadı. “Yok bir şey…” Mırıldanışı çok alçak sesliydi. Alex fermuarını çekerken kız yeniden eteğinin uçlarını düzeltti ve kısa çoraplarını yukarı çekti. Alex az önce kütüphane rafları arasında birlikte olduğu kızın adını bile bilmiyordu. Sadece sarışın ve yeşil gözlüydü işte, muhtemelen buradan çıktığında yüzünü de unutacaktı. Zaten sade idda sonucu onu ayartmıştı, iddaya girdiği kişinin kankasının kuzeniydi kız. Çantada keklik olmuştu, sadece kulak dolgunluğu unuttuğu adı söylemiş, biraz ilgili davranmış, eline temas etmiş emredici bakışlarıyla kızı kitap raflarının arasına çekmişti. Gerisi keyifliydi kısacası. Bir iddayı kazanmış olmanın da ayrı bir tadı vardı. Kızın kendisi hakkında kafasında soru işaretleri olduğunu bilmesi bunu daha eğlenceli kılıyordu. Birinci sınıfların hepsi aynıydı zaten, birlikte oldukları ilk kişiyle çıktıklarını düşünürlerdi. Bu durumda Alex harem bile kurabilirdi. Kızın hayallerini yıkmış, parçalamış, onu darmaduman etmişti ve bu hoşuna gidiyordu. Kendisine yapılanın intikamı gibiydi ve neşeyi şeytani gülümsemesine yansımıştı. Boynuna uzanan son düğmeleri de ikisini salık bırakacak şekilde ilikledikten sonra kravatını aramaya başladı. Kız ise gülümsemeyi tamamen farklı yorumlayıp umutlanmıştı. İsmini telaffuz ederken üzerine yaklaştı ve Alex’i itip sırtını raflara yasladı. “Bir tur daha mı yani?” dedi Alex sorarcasına kızın parıltılı ve manalı gözlerini süzerken. Kız kafa salladı ve Alex’e kendini bastırıp kolunu sarması ile neredeyse eş değer zamanda o uyuz ses duyuldu. Kadın tiz sesiyle kulak çınlatırken kız anında geri çekilmişti. Korkak. “Bay Mclain, bu ne cüret!” Alex gözlerini devirip ellerini cebine soktu ve omuz silkti. Aslında kadına sinirlenmişti, bir Constance kızı neredeyse yaslanarak arkasına geçecek gibi kendisine dayanırken suçlu gene ‘Bay Mclain’di. Cinsiyet ayrımcılığıydı bu yaptıkları. Müdür devam etti bağırmaya. “Bu benim öğrencilerime yapılan bir saygısızlıktır!” Alex elini kadın gözünün önünde sallayıp aloo demek istedi. Tamam daha önce gelmiş olsa suçu üstlenebilirdi ama sonuncusunda pek payı yoktu. Kız utanıp bozarırken Alex ona daha da sinir oldu. Müdür olmasa onunla yeniden yatar sonra bir kaltak olduğunu söyleyip mekânı terk ederdi hıncını almak için. “Derhal odama gidiyoruz, ailenizle görüşmeliyim.” Alex’in yüzünü utanmaz bir gülümseme aldı. Bir tur da müdürün istiyor olup olmadığını merak ediyordu, kurduğu cümlenin başına bakılırsa kıskanmıştı. Bununla ilgili bir espri yapacaksa da durdurdu kendini. Saygısızlık etmeyin, sizden yaşlı ama daha güzel kadınla oldum dedikten sonra kadının yüzünde oluşacak ifadeyi çok merak ediyordu. Kız toparlanıp utançla kaçarken arkasından baktı. İki seneye kalmaz buraya daha çok erkekle daha çok uğramaya başlardı, o potansiyel vardı. “Kuzenine selam söyle!” dedi ardından yüzündeki gülümseme hala silinmeden hemen önce. Giden kızın yanından yemekhane görevlisi geçip kendilerine doğru yaklaşıyordu. Müdür tam saygı ile ilgili vaaz verecekti ki yemekhane görevlisi müdüre yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı. Kadının yüzü önce şaşkınlıkla gerildi ardından öfkeyle büzüldü. Alex’e yan bir bakış atıp “Odama git ve bekle. İşim biraz uzun sürebilir.” Dedi. Alex onu neyin bu kadar alıkoyacağını merak etse de sormadı, kravatını aramayı kesip müdürün odasının yolunu tuttu. Gitmeden önce arkadaşlarıyla gülüşen iddalaştığı tipi gördüğünde kulağına eğilip “Birisi az önce bir iddayı kaybetti.” Diye mırıldandı. Aralarında kızın kuzeni de olduğundan ona bir selam verdi ve topukları üzerinde dönüp yoluna devam etti.

“Hımmm, selam.” Boş bulmayı beklediği odada kıvırcık saçlı kızı gördüğünde şaşkınlıktan artistik bir giriş yapamamıştı. Aslında odaya girip deri koltuğa oturmayı ve ayaklarını masa tepesine koyarak bilgisayarı kurcalamayı umuyordu ama bir kızla karşılaşmak da umut kırıcı bir şey değildi, hele ki kız inek tipli çirkin biri değilken. “Neden buradasın ve kimsin sen?” dedi kapıyı arkasından kapatıp kapıdaki camı kapatan panjuru örterken. Masaya doğru ilerleyip yaslandı ve parmaklarını tangırdattı beklentiyle kızı süzerken. Adını bilmiyordu ki bu onunla konuşmayı çok daha gizemli ve heyecanlı yapıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lyra Léonide
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Lyra Léonide


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 07/08/10

Şöhret
Puan: 0

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 1:57 am

Okul pek çok insan için ikinci bir evdir. Bu yüzden evimde gibi rahat olmak isterim. Bu nedenle sürekli bu aptal müdür odasına gelmek zorunda kalıyorum. Geldiğim yolda adımlarımın değdiği yerler içine göçmüş bile olabilir. Önceden burası benim için bir rehabilitasyon merkezi gibiydi. Kurallara uyma zorunluluğu vardı. Sigara, alkol, esrar okul sınırları içinde yasaktı. Önceden dediğim Constance'da geçirdiğim ilk yılı kapsıyor elbette. Son sınıfların sürtüklüğünü gördüğüm o bir yılda hiç birinin atılmadığını da görmüştüm. Atılsam da sorun olmayacaktı muhtemelen. O'Sullivan beni kollamanın bir yolunu bulurdu. Bu nedenle bugün arka bahçede boş bir köşede sardığım marihuanayla yakalandığımda ne olacağını umursamamıştım. Bu cadı kadın öğrencilerim ne halt ediyor yürüyüşüne çıkmasaydı bir şey olacağı da yoktu zaten. Basit birkaç cırlamayla daha yeni yeni alçaktan uçmaya başlamışken kulağımı tırmalayıp beni zorla dolabımı açmaya götürmüştü. İçinde buldukları bana bir ceza vermek için geçerli nedeni olduğunu düşünmesine neden olmuş olacak ki paketi elime verip odasına gitmemi söyledi. Dinlememeyi düşünmedim değil. Ama O'Sullivan'a hakkımda ne kadar az kötü söz iletilirse o kadar iyiydi. Öz baba gibi görmeye başladığım bile söylenebilir bunca yıldan sonra. Beni odasına tıktıktan sonra okulda başka ne haltlar döndüğünü anlamak için tekrar yanımdan ayrılması işime gelmişti. Muhtemelen bir dahaki çıkış ziline kadar onu oyalayacak malzemeyi toplayacaktı. Bu kadın buraya yakışmıyor aslında. Sözde iyi eğitimci ayaklarında ancak bu yakada işler o şekilde işlemiyor. Yakaladığı kimseyi okuldan attıramadı. Ah hayır pardon. Şu iki sene önceki çocuk. Davis miydi adı? Her neyse. Kafası iyiyken sınavdan atıldığı için başındaki gözetmeni bıçakladığı için atılmıştı sanırım. Çok da önemli değil. Haberin üstü örtüleli çok oldu.
Kadife koltukları, kitaplıkları, abartılı perdeleri, dvd falan gibi elektronik eşyalarıyla ve güvenlik kameralarının göründüğü ekranlarla bu oda Constance içinde ayrı bir krallık göstergesi. Elimdeki paketi koltuğun önündeki sehpaya fırlatıp dolapları kurcalamaya yöneldiğimde içimde hiçbir huzursuzluk olmayışı çok eğleneceğimi hissettiriyor bana. Parlak kapaklı dosyalar, eski güvenlik kayıtları, öğrenci bilgileri. Resmen cennete düştüm. Öğrenci dosyalarının içinde St.Jude için ayrılmış kalın kapaklı dosyayı yerinden çıkarmaya uğraşırken kapının sesiyle başımı çevirmek zorunda kalıyorum. Şaşkınlığı yüzünden okunan çocuk suratıma bakıyor. Onu az çok tanıyorum. Şehrin yarısını altına alan ve yakın zamanda bir parti verip adını duyuran çocuk. Onun partisi yüzünden uzun süren ve sonuca bağlanamayan davet konuşmalarına katlanmak zorunda kalmıştım, ve bu can sıkıcıydı. Ancak ismi aklıma gelmiyor bir türlü. Collins falan gibi bir şeydi. Ya da McDonalds. Hayır sadece acıktım sanırım.. Evden çıkmadan bir şey yemiş miydim ben sahi? Mırıldanır biçimde yaptığı girişten sonra kendini toparlayıp içeri giriyor ve bana kim olduğumu soruyor. Ne ayıp tatlım önce kendini tanıtman gerekirdi diye geçiriyorum içimden.O masaya geçerken ben de karşısındaki koltuğa oturup yüzüne bakıyorum. Ciddi olmaya ve kelimeleri yutmamaya çalışarak bir cümle kuruyorum. "Fizik projemle bir yarışma kazanmışım, başarı belgemi bekliyorum." Yüzüne bakıp ifadesine gülme isteğimi bastırıyorum. Ahaha o kadar mı gerizekalı duruyorum yani. Biraz olsun inanarak bakamaz mıydı? Ne büyük kabalık. Tamam azize değilim ve kafam iyi. Gülmeden durmak benim için çok zor. Kahkahalarımı tutamıyorum ama olay pek komik olmayabilir sanırım. Aslında bu çocuk karşımda olmayadabilir. Ama bana çok dik dik bakıyor üstelik ilk cümlemin yalan olduğunu da anlamış durumda. Ve konuştu, duydum. Şizofren olamam, bu kadar uçacak kadar da içmemiştim. Gülmeye devam ederek öne doğru eğilip daha önce farkedemediği marihuana pakedini elimle sehpanın üzerinden ona doğru kaydırıyorum. "İster misin?" Ne gereksiz bir soru. Bu civarda hala bakire olan evlenmeden kimseyle yatmamaya yeminli içten içe sürtükler, hastalar ve din budalaları dışında bu şeye hayır diyecek biri var da sanki. Tabii tipinden hiç göstermese de gerçek bir dindar değilse. Pakedi ona doğru ittikten sonra oturduğum yerde geriye kayıp ayaklarımı çaprazımdaki koltuğun üstüne uzatıyorum, cevaplanmayan tek bir soru kaldı artık. "Lyra Léonide."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 12:22 pm

Fizik projesi dediği anda Alex bakışlarını daha sert, sorgulayıcı bir ifadeye çevirdi. İki sebebi var, birincisi bu müdür bozuntusunun kendisini bir fizik projesi ödülü almayı bekleyen kızla aynı yerde tutmayacağına emindi, daha çok birbirlerine olabildiğince uzak tutuyordu cezalılar ve ödüllüleri. İkincisi, lütfen ama fizik ödülü alan biri olsa bunu anında megafonla bağırır gibi reklam yaparlardı. Yani Alex pozitif bilimlere ilgili bile olmasa bunu duyacağına emindi. Bir anlık kendi üzerine kayan gözleri yeniden isimsiz kıza kayarken aceleyle toparlanmanın eseri olan şeyleri toparladı, hala pantolon içinde olan gömleğin tek ucu gibi. Adeta aşırı keyifli oluşu ve salaş duruşu neden müdürün odasına geldiğini ve bununla ne kadar böbürlendiğini gösteriyordu. Tabi hala inanmamış bir izlenim yayarak kıza bakıyordu. Ne yani, onu bu kadar salak mı sanıyordu? Buraya geldiyse iki de günah işlemiş olmalıydı çünkü bir nevi günah çıkarma merkezi gibi bir şeydi. Kız sonunda dayanamayıp kahkahalarla gülerken Alex yanında durduğu masaya iki eliyle birden yüklendi. “Bir yalancı asla gülerek yalanını ifşa etmemelidir.” Kendi yüzüne de bir gülümseme oturmuştu. Ceplerini bir sigara bulma umuduyla yokladı, müdürün odasında sigara içmek. Kendini erde sokmayı hiç kesemeyecek gibiydi ve Clem bunun için canını okuyacaktı. Ona kız ile kütüphanede basılma işini anlatıp anlatmamayı düşünüyordu, pek kız meselelerini desteklemediğinden kendisine kızabileceğini düşündü. Ama aynı cinsiyetten olmadıklarından bu konuda Alex’i anlayamıyordu, Clem üzüntüsünü östrojen ile çalıştırıp ağlayıp zırlayabiliyordu ama Alex’e gelince bu olay fazla sık olmuyor ve rahatlatmıyordu. O da bu yüzden kendi hormonlarına, testosterona başvuruyordu. Tamamen kimyasal tepkimelerdi kısaca bahanesi. Kızın yanına sürdüğü paketi görünce bir an duraksadı. Buna karşı çıkan biri değildi sadece konu marihuana olunca kendine ne kadar engel olabileceğini bilmiyordu. Tabii önüne kadar getirilen bu cevhere de hayır diyecek değildi. Saniyelik bir irade zorlamasından sonra Alex hayır diyemedi. İster misin sorusuna sırıtarak “Fizik projesi konunuz bu muydu?” diye mırıldandı. Sarılı olanlardan birini çıkarıp aldıktan sonra tam kızın yanına yere oturup sırtını masanın köşesine yasladı ve dudaklarına götürdü sarılı otu. Yakıp ilk nefesi çekmeden ve beynine balyoz yemiş gibi olmadan önce adını öğrenmek istiyordu. "Lyra Léonide." Dedi kız koltuğa yerleşip ayaklarını uzatırken. Alex ismi dumanla beraber içine çekti ve o tarifsiz duyguyu kifayetsiz anlamlara dökmeden sadece onu yaşadı. Doğada bulunan böyle bir şeyin bu kadar insanı başka boyutlara taşıması çok garipti. Daha ilk nefeste bünyesinin altüst olduğunu hissedebiliyordu. Yarısında tamamen kopmuş olacaktı. Bir an pişmanlık duysa da carpe diem dedi kendi kendine. “Alex Mclain. Memnun oldum… Sanırım.” Dedi elini uzatıp gevşekçe sıktıktan sonra. “Şimdi ciddi cevaplar istiyorum, niye buradasın? Bu sefer de biyoloji ödevi için deme, hayatta inanmam. Burası Sin City, Günahlar Şehri. İyi bir nedenle kimsenin geleceğini sanmıyorum.” İşte yine başlıyoruz tarzında yeniden dudaklarıyla buluşturdu elindekini ve içine çekip kokulu dumanı içinde tutup dışarı verdiğinde rahatlamaya benzer bir inilti koydu ortaya gözkapaklarını kapatıp.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lyra Léonide
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Lyra Léonide


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 07/08/10

Şöhret
Puan: 0

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 10:42 pm

Ben bir melek olmalıyım. Mükemmel bir misafirperverliğim var. Buraya ondan önce geldiğim düşünülürse ev sahibi sayılabilirim. Ve ona cenneti sunuyorum altın ikram tabağında kek sunularn beş çayındaymışız gibi. Ama yemedim yedirdim içmedim içirdimcilerden değilim. Olduğum yerde oturuşumu değiştirmemeye çalışarak elimi uzatıyorum pakete. Sarmakla uğraşmamak için kalanlardan birini alıyorum. Bu şey tam bir balyoz etkisi yaratacak üzerimde. Az öncekini söndüreli daha bu kadar az zaman geçmişken ikincisi tam bir deli cesareti benim için. Ama kimin umrunda ki. Ne olacaksa olabilir zaten şu odaya kısılıp kaldım. Hep beraber devriliriz.
Toparlayamadığım düşüncelerimle birlikte çocuğun sorularının yankılarında anlam arıyorum. Ne demişti? Aklıma gelmişken fazlasıyla şirin bir suratı var. Yakışıklı denebilir bile. Ama ne demişti? Ah evet. Elimi öylesine sallarcasına yüzüne doğru sallıyorum.. "O elindeki şey.. Okul sınırları içinde kutsal su kabul edilmiyor tatlım... Henüz." İçime çektiğim her nefesle biraz daha kendimden geçiyorum. Bu pek de iyi bir durum değil. Her an içeri girebilme ihtimali olan ucuz görünüşlü topuzu ve etekli takımları olan Constance cadısını düşünürsek. Yüzüme düşen saçları düzeltmek için elimi kaldırdığımda gevşek parmaklarımın arasından düşen marihuana sayesinde halıda yanık süslemeli bir delik oluşuyor. Bu gün rahat rahat içemeyecek miyim şu lanet şeyi? Eğilip yerden alıyorum tekrar. Sonra parmağımı yanığa sürüyorum. "Mmm. Bu iyi olmadı. Ama şu saçma şekillerin arasında güzel durdu." Bir alkollünün düşünceli ifadesi ne olabilirse o şekilde bakıyorum yere. Derin bir nefes daha alıp soruyorum. "Sen neden buradayım demiştin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimePtsi Ağus. 09, 2010 1:28 am

Alex elindekine ardından Lyra’ya sonra yeniden elindekine baktı ve kendisinden beklenecek bir saçmalık yaptı, elindekini tek nefeste bitirmeye çalıştı. Elbette emellerine ulaşamamıştı ama kayda değer bir ilerleme göstermişti. Doğal olarak ciğerleri adeta yardım için haykırmış, beyni kafasından çıkarılıp ılık bir suya konmuş gibi olmuştu. Bakışlarındaki o anlam kaybolup yerini donuk, kaymış bir ifadeye bıraktı. Yüzüne inatçı leke gibi işleyen yavşak gülümsemesiyle uçmadığını idda etse de buna inanan tek kişi bile çıkmazdı. Duman ağzından, burnundan çıkarken baca gibi hisseti. Aniden sinir sisteminin tamamen gevşemesi onu pelteden ya da vişneli jöleden farksız kıldı. Birkaç saniye sonraysa tam tezatı olan aşırı enerji yüzünden iyice dengesize bağlamıştı. Lyra bir şeyler diyordu ama Alex yere yaıp tavanda uçuşan hayali noktaları izlemeye başladı. İçeri giren ilk kişi kafasına takılıp düşme riskindeydi. Ellerini ensesinde birleştirip sırıtırken sadece son soruyu algıladı. “Ha ne? Niye mi? Ehehehehe çok, çok kötü bir çocuk olduğum için.” Sesi olabildiğine keyifli çıkıyordu, gözleri gördüğünü düşündüğü şeyleri izlerken büyümüştü. Tavanda kanat çırpan mektuplar olduğuna yemin edebilirdi, arada renkleri mordan kırmızıya, turuncudan yeşile dönmese oldukça gerçekçiydiler. Uzun süren bir kıkırdama krizine girdi Alex, gülerken güç bela yeni bir fırt çekti ve ciğerleri için daha kötü olacağını bile bile burnundan verdi. Ellerini yukarı uzatıp mektupları yakalamaya çalışırken devam etti. “Biriyle iddaya girip kankasının kuzenini kütüphane arasında götürdüm. Şimdi bana 150 papel borçlu. Bir de kankasına özür.” Durumdan aşırı eğlenmiş bir kahkaha fırtınasına yakalandığında durması anca genzine kaçan tükürüğünün onu öksürtmesiyle olmuştu. Nefes aldıktan sonra yeni bir fırt çekti ve başını kaldırıp Lydia’ya baktı. Gördüğü şey karşısında gözleri sonuna kadar açıldı ve dudakları titredi. “Buradasın.” Dedi dalgın, ürkek ve minnettar ses tonuyla. “Benim için burada olacağını biliyordum.” Gülümserken en beklenmedik anda yerinden fırlayıp Lyra’nın oturduğu koltuğun üzerine eğildi ve çenesinden yakalayıp yüzünü onunkine gömdü. Henüz öpmemişti, sadece kendi burnunu onunkinin yanına dayamış ve gözlerini kapayarak ağırlığını dayandığı koltuğa bırakmıştı. Uçuyor ya da devasa bir suyun içinde dalgalanıyor gibi hissediyordu. Sesler sadece kendi kafasının içine aitmiş gibi. Gördüğü şey Lyra değildi o an ama hayali geri kalan her şeyi önemsiz kılmıştı. Lyra’nın yüzünü saç diplerinden başlayarak öpmekte olduğunun farkında değildi, hala kendini yerde yatıyor sanıyordu.


öh amma da saçmalamışsın diyeceksin de asdfgh alkol değil bu,saçmalattırıyor. XD
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lyra Léonide
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Lyra Léonide


Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 07/08/10

Şöhret
Puan: 0

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimeSalı Ağus. 10, 2010 2:55 am

Uzun parmaklar uzandı gözlerimin önünde. Sonra birer kuşa dönüştüler. Kanatlarını çırpıp yükselmeyi denediler ve onları kuyruklarından bağlayanın kim olduğunu merak etmeme neden oldular. Sonra bir kedi boydan boya sürtündü dizlerime. Eğildim tutabilmek için, sadece sevip öpebilmek istemiştim. Parmaklarım ona değince parçalandı birden bire. Cinayetlerle kirlenen parmaklarımdan yere kedinin tüyleyi döküldü. Miyavlamaları arasında Alex'in sesiyle konuşuyordu. Kafamı ona çevirdiğimde onun yerinde oturduğunu görüp üzülmeye çalıştım. Kedicik Alex'i yutup onun ruhunu bana karşı kullanacaktı. Umursayamadım bile. Elimdeki sıcaklığa baktım. Küçük bir alev elimi saracak kadar yakmıştı canımı. Şeker çubuğu gibi bir şey vardı. Neredeyse sonundaydım. Son nefesimi alıp kalanını halıya attım. Halıyı kuru yapraklar örtmüştü ve nedense şeker çubuğumun ucunda alev vardı. Orman bekçisi gelse iyi olacak diye düşündüm. Başım bedenime fazlasıyla ağırlaştı. Kediden yardım istemeye çalıştım. O bana baktı, ben ona baktım. Sonra büyüdü, büyüdü. Karşıma geçti ve gülen suratıyla boydan boya yalayıverdi yüzümü. Konuşmaya çalışıp sustum. Arkadan gelen seslere odaklanamıyordum. Biri konuşuyordu, kedinin ağzından. Sahi kimin sesiydi bu? Kedide de bir gariplik vardı doğrusu. Kedilerin ne zamandır insansı dudakları vardı hatırlayamıyordum. Ama dudaklar çok tanıdıktı.Tadı her sabah içtiğim kahve gibiydi. Bir de televizyonda izlediğim kırmızı cinayetler. Yoksa ben kahvemde birini mi katlettim? Nasıl da lezzetliydi ölümün tadı, nasıl güzel dudaklar kıpırdıyordu yüzümde. Sanki renkli bir duman bulutu yalıyordu yüzümü. Nefes boruma kaçtı duman ve sonra kedi birden yok oldu. Gözler büyüdü karşımda bana bakan. Gözlerin içinde galaksi. Yıldızlara dokunmak istedim ama kaldıramadım ellerimi. Onlar ağırlıklarla tutturulmuştu bir yerlere. Ama ben ulaşmalıyım o yıldızlara, en azından birine. En azından tadını alabilmek için bileklerimi kavrayan halatlara rağmen uzattım başımı. Saçlarımın arasında on tonluk yükler olmalı. Ulaşıp gözlerin içindeki yıldızlara öpücük dokunduruverdim. O an ışınlanmayı keşfetmiş gibi hissettim. Bir beden var benimle, başka biri. Düşlerin durduğu topraklarda erozyon yaratan halisünasyonlar gibi. Gittikçe dibe battığımı hissettirdi. Üzerime dev domuz kumbaram çökmüş gibiydi sanki. Pembe, sırtı delikli. Ağırlığı ezdi beni. Sonra fay hattının üstündeki topraklarda bir deprem meydana geldi ve elimi kenetleyen yılanlar başka ellere dönüşüp geri çekildiler. Bende karşımda duran kumbaranın pembe suratına üfledim nefesimi. "Ben bozuk para değilim, beni yutamazsın!" Burnumun ucuna değdi burnu. Dudakları dudaklarıma sürtündü. Bugün bütün hayvanlar sevgi dolu, hepsinde bir öpücük seli var sanki. Domuz kumbara kollarını sardı bana. İlginç, domuzların o kadar uzun kollu olduklarını bilmezdim. Sıkıca tutundum ona. Birlikte taht şeklini alan koltuğa gömüldük ağırlığımızdan. Tahtın kollarından sıcak çikolata döküldü. Kumbaranın üstünü başını sardı çikolata. Pembe burnu bile kahverengi oldu birden. Burnundaki çikolatayı yemek istedi canım. Dilimi burnuna sürdüm. Tadı yoktu. "Çikolata böyle bir şey değil." Kıpırdadı dudakları. Burnumu öptü. "Bende mi çikolata olmuşum?" Cevap vermedi. Çok konuşuyordu ama bir dilsiz kadar sesi çıkıyordu. Arkadan vızıltılar geliyordu kulağıma, anlamsızdı hepsi. Kumbara dudağımı öptü. Evet kesinlikle çikolata olmuşum. Yoksa kumbara neden beni yemeye çalışsın? Bana kalsa oldukça mantıklı bir sahne bu. Ancak içeri giren sekiz kollu ahtapot hiç öyle düşünmüyor olmalı. Bana yardımı dokunmadı diyemem. Yaslandığım koltukta geriye kaymama neden olan kumbarayı aldı üstümden. İçine para atacak sandım. Kumbara düştü yere, az önceki çocuğun durduğu yerde parçalandı. İçinden çıktı çocuk. Kesin o da çikolata olmuş ve kumbara tarafından yutulmuştu. Sahi.. Neydi onun adı? Soramadım çünkü hangi dili konuştuğumu hatırlayamadım birden. Neyce soracaktım ki. Domuz kumbaralarından çıkan çocuklar hangi dili bilirler. Sonra benim düşüncelerimi odaklayamadığım anda ahtapot bağırdı. Çok fazla bağırdı.Kızdı bana. Korktum. Sirenler doldurdu sanki odayı. Zar zor yere indim, yüksek tahtın merdivenlerinde tökezledim. Sonra domuz kumbarasından çıkan çocuğun yanına sığındım. Ahtapot kolumu tuttu. Kol denen şey çok ilginç şekillere girebiliyor. Ben oynatamaz hale geldim onu, dev bir krema tüpü içini doldurmuştu ve kemiklerim yok olmuştu sanki. Yerden kalkmak da zordu. Ahtapot tepemde uçuyordu. Boş bakışlarımla ahtapota baktım. Dans eden kollarını saymaya çalışıyordum. "Sence de mi sekiz kol fazla sana?."


Ehah buyur daha da saçmaladım. Bu saatte iyi bişey çıkaramazdım zaten. Bende hazır saçmalamaya başlanmış onu devam ettireyim dedim ahahaha
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Empty
MesajKonu: Geri: Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz   Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz Icon_minitimeSalı Ağus. 10, 2010 8:11 pm

Alex Lyra’nın yüzünün her bir milimetresini öperken kendini yerdeki arpa tanelerini yutan tavuk gibi hissediyordu. O an müdür odası müdürün odası değil bir uzay mekiğinin cilalı yüzeyiydi. Masa üzerinde polo tişörtü giymiş sırıtan adam da bir maslıydı. Alex Lyra’nın yüzünü öpmeye devam etti. Kendini boşlukta gibi hissettiğinden suyun içinde gibiydi. Sudaki oksijeni çekerek nefes alıyordu. Az önce kullandığı oksijen tüpü bitmişti. Suda olduğunu fark etti, suyun içinde uçuyordu. Birisine bunu söylese su içinde uçulmayacağını söylerdi ama yanılıyorlardı. Suyun içinde dalgalanırken suyun yüzüne dokunduğunu hissetti. O sırada Lyra’nın küçük, biçimli burnunu öpüyordu. Kirpikleri çenesine sürtündü kedi gibi. Odada neden kedi sesi duyduğunu sorguladı Alex ama sorgulama sonucu jürinin kararsızlığı yüzünden düştü ve serbest kaldı düşünce. Muhtemelen birkaç kişiyi daha öldürecekti bu yüzden. Düşünceyi kovalamayı kesip o biçimli dudaklara sürttü kendininkileri, üzerindeki çatlakları kendi dudaklarında hissedebiliyordu. Bir an Lyra’nın erozyona yakalandığını düşünüp korktu. Yüzüne baktığında korkusu daha da büyüdü çünkü teninde derin çatlaklar vardı. Yüzünün dış kabuğu çatladı ve yumurta kabuğu gibi kırılıp etrafa yayıldı. Alex buna rağmen Lyra’nın küçük çenesini öpmeye devam etti ve çene kıvrımının sonuna doğru hareket ettirdi dudaklarını. Lyra’nın yüzü çatlıyor, koltuğun üzerine dökülüyordu. Sonunda ortaya çıkan tanıdık yüz o gün içinde gördüğü en gerçekçi şeydi. Biraz bulanıktı ve karıncalanan televizyon ekranı gibi gidip geliyordu ama Alex onun o olduğuna kesinlikle emindi. Cleo olduğunu düşündüğü Lyra’ya oyuncak ayıymış gibi sarılırken mırıldandı. Bir gün yine kafası böyleyken oyuncak ayı kafalı barbi bebek vücutlu bir kızla beraber olmuştu. Şimdiyse Cleo vardı işte sadece. “Gittiğin için üzgünüm. Gitmeni istemezdim. Benim yüzünden gittiğini düşündükçe daha kötü oluyorum. Sana dur demek, uçağına gitmeni engellemek istedim ama korktum. Bir reddediliş çok fazlaydı ve bir ötekini kaldırabileceğime inanmadım. Hala inanmıyorum. Şu an beraber olduğum her kızın sen olmasını isterken buluyorum kendimi. Ama değiller, olmadıkları düşüncesi onları terk etmemi kolaylaştırıyor. Bana acı çektiriyorsun, keşke çektirmesen. Keşke beni sevmiş olsan, bana karşı sadece arkadaşça duygular beslediğini biliyorum ama keşke daha fazlasını hissetsen. Benim gibi.” Alex bunların hepsini sesli söylediğini sanıyordu ama sadece dudaklarını oynatıp anlamsız hızlı şeyler söylüyordu. Sonra bir anda bulutlar camları kırıp odaya doldular. Gri bulutlar beyazlara karıştı ve ortaya kör edici, kar beyazı bulutlar kaldı. Masa zangırdadı, yer titredi. Alex masaj koltuğuna uzanmış gibi rahatlık ifadesini benimsedi. Lyra’nın dediği hiçbir şeyi duymadı, onun yerine Cleo’nun şişme bebek gibi duran bedeninden fırlayan örümcekleri izledi. Örümcekler küçüklü büyüklü Alex’in kolundan ve yakasından içeri girerken en büyüğü dışarı çıkıp tısladı ve Alex’in kafasına atladı. O an bel kemiğinden yükselen bir ürpermeyle gülümsedi. Örümcekler yere atlayıp sıcakta kalmış dondurma gibi erirken Alex yanındakinin yine Lyra olduğunu fark etti. Yüzünde duyarsız bir ifadeyle Lyra’yı sertçe kendine çekti ve kendisine çağlayan şelale gibi gelen kıvırcık saçlarına elini daldırıp alt dudağını ısırdı. Öpüşü sert ve tekinsizdi, onu öpmektense daha çok yemeye çalışır gibiydi. Lyra’nın saçları uzayıp sarmaşıklar gibi etrafına düğümlenirken bulutlar alçaltı ve tabanda gezinmeye başladı. Alex ayaklarının olduğu koltuğu duvara itti ve Lyra’yı belinden kaldırıp dizlerinin üzerine bıraktı. Saçları terden alnına yapışmıştı, gözleriyse orada olmayan şeyleri görmeye devam ediyordu.


Saçmalamak rulez.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Müdürün Odasına Çağrılıyorsunuz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: St. Jude / Constance Billard :: İdare Katı :: Müdür Odası-
Buraya geçin: