Gözlerini bir an için Beta'dan uzaklaştırıp uzağa dikti. Bir striptizcinin etrafındaki binlerce erkek, alışık olmadığı bir tablo değildi. Kırmızı ışıklar ile muhtemelen çekici gösterilmeye çalışılan bu kadınlar kendilerine bir beden küçük sutyenleri ile ne kadar komik göründüklerinin farkında değildiler, en azından hemcinsleri için... Sahne görevlileri de bunun farkına varmış olacaklar ki onun saçlarını uçuran hafif bir esintiyle, striptizcilerin zaten bir yerlerini kapatmayan eteklerini havalandırmaya çalışıyorlardı. Kızların etrafındaki bir grup zavallıya da tiksinerek baktıktan sonra gözlerini Beta'ya çevirdi. Bir süredir konuşuyor gibiydi. Oldukça yüksek sesle bağırdığı için yaklaşmaya gerek duymadan onu dinledi
"...Hadi burada kazık gibi oturacağımıza bir şey yapalım." Ah, Beta her zamanki gibi aklını okuyordu. Birden neden onunla çok sık görüşmediğini hatırladı. Düşüncelerinin bilinmesinden rahatsızlık duyuyordu lakin şu anda onu bir türlü anlamayan onca insan arasında Beta ilaç gibi geliyordu. Beta'nın devam etmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Bu sefer sanki duyulmasından korkar gibi daha da kısık bir sesle konuşuyordu ya da duyma duyusu da teklemeye başlamıştı. Biraz yaklaştı ve gözlerini onun gözlerine dikti, kafaları bu kadar bulanıkken saçma bir şey yapmasalardı bari!
"Şu karşıdaki şapkalı herifi görüyor musun? Onu öp iki bardak içkin benden. Eh tabi becerebilirsen..." İşte, işte korktuğu olmuştu! Gerçi Beta'yla bir striptiz kulübüne gelirken ne umut ediyordu ki? "Uslu" olup bir kaç votka devirme aşamasını çoktan geçmişlerdi. Hayır demesi gerektiğini biliyordu lakin şu durumda "hayır" ona hiç de çekici gelmiyordu. Gözünü şapkalı adama çevirdi. Taktığı şeye "şapka" demek biraz zordu. Modası ne zaman geçmişti, on dokuzuncu yüzyıl? Sarı bir şapka'nın o dönemlerde bile moda olduğunu zannetmiyordu. Peki ya giydiği şeye ne demeli, bir takım elbise mi? Erkekten ziyade, turuncu takım elbisesini muhteşem bir şekilde tamamlayan sarı kravatıyla bir sandviçe benziyordu. Garip bir şekilde deli gibi güldükten sonra Beta'ya döndü. Kendisini kışkırtan o gülümsemesi bu durumlarda suratından hiç eksik olmazdı zaten. Ya da her zaman ona öyle gelirdi. Beta'yı kendi içindeki, her zaman aklını karıştıran çatışmaya benzetirdi.
"Tanrım, onu yemek istiyorum!" diye mırıldandı. Sandviç benzetmesinden sonra öğleden beri bir şey yemediğini fark etmişti. Az önce "mırıldandığı" şeyi Beta'nın duymuş olma olasılığı bile onu rahatsız etmiyordu aksine bunu düşündükten sonra yüksek sesle güldü.
İki bardak içki… Bu Beta ne zamandan beri bu kadar pintiydi? Eğer gerçekten sandviç gibi giyinen bir adamı öpmesini istiyorsa kesenin ağzını biraz açması gerekiyordu. Ya da zor bulunan bir şey... Gözlerini kırpıştırdı, bu kadar sarhoşken bile hala içki düşünebiliyordu. Beta'ya biraz yaklaştı ve kulağına sadece onun duyabileceği bir şekilde
"Absinthe istiyorum, gerçekten bunlar biraz hafif değil mi?" dedi kahkahanın eşliğinde. Gerçekten içkiler o kadar "hafif"ti ki ne yaptıysa zil zurna sarhoş olamamıştı!
Yavaşça yerinden doğruldu. Siyah parlak zemine bastığında, diğer ayakkabılar gibi kendi ayağındakiler de yere imzasını bırakmayı ihmal etmemişlerdi. Sarı saçlarını geriye atarak önüne çıkan bir grubun ve onların peşinde dolanan iğrenç ter kokusunun içinden sıyrıldı. Onu gördüğü an "Sandviç Adam"ın dudaklarına yapıştı. Adamın suratını görmüyordu ama ya çok şaşkın ya da çok sevinçli olduğunu tahmin edebiliyordu, hoş kendisi gibi o da hiç bir şeyin farkında olmayabilirdi. Yaptığı şeyden ne kadar tiksindiğini fark edince “En azından diğerleri gibi ter kokmuyor” diye düşündü. Sandviç'in kendisini saran kollarından kurtulduktan sonra Beta'nın bile duyabileceği bir sesle
"Hey! Umarım bunu görmüşsündür, bir daha sarhoşken bile asla yapmayacağım bir şey olabilir!" diye haykırdı ve gülerek bulduğu ilk sandalyeye çöktü.