Odille Amélie Rousseau Constance Billard IV.Sınıf
Mesaj Sayısı : 90 Kayıt tarihi : 07/08/10
Şöhret Puan: 4
| Konu: Odille C.tesi Ağus. 07, 2010 6:53 pm | |
| Odille Amélie Rousseau Frida Gustavsson - kullanan üye forumu bıraktığına göre ben alabilirim bence. Çok iyi bi oyuncudur, entrikacıdır pisliktir falan falan. Hırslıdır, tuttuğunu koparır, bazen insan olduğuna inanmak bile zordur, kalpsizdir, yalancıdır ayrıca. Bu civarda olanlar cinsinden tipik bir manhattan kızı. Fransız kökenli bir ailenin ferdi ancak aile geçmişi henüz kesinleştirilmedi. HP ders RPsi olmakta. Yeni yazacak vaktim yoktu şu an. - Spoiler:
"Biraz daha yersen kusacaksın, William!” Gloria’nın haklı dile getirişinde yanlışlık payı yoktu. Masanın karşısında oturan çocuk, küçük midesine o kadar çok şey sığdırmasına rağmen hala tavuk butlarından birini dolu ağzına sokmaya çalışıyordu. Bu nahoş görüntüyü kolay kolay unutamayacağımı biliyordum. William kendinden geçmişçesine yemek yiyordu ve buna en uzun süre dayanan bizdik. Gloria midesi sağlam biridir, kolay kolay bir şeyden iğrenmez. Ama William kehanet ettiğimiz gibi kusmaya başlayınca o da dayanamamıştı. Çantamı omzuma attıktan sonra koşar adım kaçtık. Ve büyük ihtimalle önümüzdeki milyon yıl boyunca bu görüntüyü hatırlayıp dalga geçecektik. Gülmeyi kesebildiğimizde merdivenleri çıkıyorduk. Gloria’nın yeni imajı hakkında yorum yapmam gerektiğini hissettim, daha doğrusu Gloria kestiği saçlarını gözüme sokuyordu. “Saçların çok tatlı olmuş.” Bu cümle onu çok mutlu olmuş, bana da bu kızı gerçekten sevdiğimi fark ettirmişti. Bakışlarını merdivenin altında arkadaşlarıyla şakalaşan Jesse’ye döndürdüğünde gözlerimi devirdim. O serserinin neresini beğeniyordu anlamıyordum. Gloria, eski moda gözlükleri, açık teni ve siyah kısa saçlarıyla çok tatlı bir kızdı. Onu hak edecek birinin mutlaka olduğuna inanıyordum. Gloria ise körü körüne bağlanmıştı ona. Bir de Jesse’nin onunla dalga geçmesi yok mu? O sarışın ukala suratına yumruğu geçirmek istiyordum. Ama Gloria üzülürdü, kendimi tutmak zorundaydım. “Sarı çıyan.” Tıslarcasına ağzımdan çıkan kelimeleri kontrol edememiştim. Gloria bana dönmüştü. “Bir şey mi dedin, Odille?” Basit bir yalan uydurması çok zamanını almamıştı. “Sadece, saçlarını beğenmiş olmalı, dedim.” Gloria’nın iç çekişi gözlerimi bir kere daha devirmeme sebep olmuştu. Aşk böyle bir şey miydi? Nasıl insan karşısındakinin gerçek yüzünü göremeyecek kadar kör olabilirdi ki? Söyleyen o’ysa hakaretler iltifata dönüşebilir miydi? Bilmiyordum, sanırım öğrenmenin tek yolu âşık olmaktı. O aralar ise hiç âşık olmaya niyetli değildim. Derin düşüncelerimden merdiven bittiğinde sıyrıldım. Tılsım dersliğinin bulunduğu koridora ulaşmışlardı. Zilin sesi koridorlarda yankılandığında Gloria’yı bir telaş kaplamıştı. “Kehanet kulesinde olmam gerekiyordu. Dalmışım, seninle buraya kadar geldim.” Telaşla benimle vedalaşan Gloria’nın aklının ne zamandır derslerde olduğunu düşündüm. Derken bulmam zor olmadı. “Bakalım Jesse benden ne zaman hoşlanacak? Bu sefer fincan falı deneyeceğim. Sonra görüşürüz.” Kalabalığın arasına karışan Gloria’nın ardından güldüm. Şapşal âşık olmuştu iyice. Dersliğe doğru yürürken birkaç arkadaşıma selam verdim ama lafa tutmamaları için gözden kayboldum. Uzun siyah cüppemin göğsünde göze çarpan mavi armama ilişti gözüm. Ravenclaw öğrencisi olmak bana gurur verirdi hep. Ama anlaşılan bazı binadaşları o kadar gurur duymuyordu artık. İç çekip girdim dersliğe. Sınıf dolmuş sayılırdı. Beni şaşırtan ise bu dersliği daha önce bu kadar karanlık görmememdi. Perdeler sıkıca kapatılmıştı. Dışarıdaki beyaz örtüye meydan okurcasına loştu derslik. Mumların ışığında duvarda oynaşan gölgeler için çeşitli yorumlamalar yapılabilirdi elbet. Rutubeti de olsa buranın bir zindan olduğunu düşünebilirdim kolaylıkla. Sıraların arkaya doğru sıkıştırılması bugün geniş bir alana ihtiyaç olacağını gösteriyordu. Yine ne yapacaklarının merakıyla öndeki boş masalardan birine oturdum. Ayaklarımı boşlukta sallayarak etrafını incelerken genellikle küçük sınıflardan öğrenciler gözüme çarpmıştı. Profesör sınıfa girdiğinde bizi dışarıdaki manzaradan alıkoyduğu için şikâyet etmeye yeltendim. Ama profesör bugün hoşgörülü havasında olmayabilirdi. Onun gizemli hareketlerini sükûnetle izledik. Neden bu kadar tuhaf davrandığını az sonra anladım. Şu müfettiş diğer profesörlerin olduğu gibi Bay Louvard’in da kimyasını değiştirmiş olmalıydı. Öğrenciler için de koridorlarda ateş püsküren bir kişiye ihtiyaç yoktu aslında. Profesörün komutuyla yerimi aldım. Profesör bir perde yaratırken gölge tavşan yapmaya çalışmayacağımızı umdum, çünkü hiç beceremezdim. Eskiden teyzemle yaptığımız tartışmalar gelmişti aklıma. O tartışmalarda hep teyzem haklı çıkardı. Onun elleriyle yaptığı şekillerin tavşana daha çok benzemesini asla kabul etmezdim. Benimkiler nasılsa maymuna benzerdi. Bu yüzden tavşan sevmezdim. Bir yandan profesörü dinlemek, diğer yandan anılara dalmak kolay değildi. Parça parça duymuştu konuşmasını. Karanlık büyücüler? Buzdan küre? Güçlendirmeye çalışacaklar? Her zaman yaptığım şeydi, diğerlerini taklit ederek onlardan daha iyi büyü yapmak. Yine zorluk çekmezdim herhalde. Slytherinlilerden birine yönelen soru dikkatimi çekmeye yetmemişti. Teyzemi çok özlemiştim ve anılar sarmıştı artık beni. Benzer soru profesörün favori öğrencisine yönelince kızın verdiği cevabı umursamadım. Büyük ihtimalle profesör yine binasına puan kazandırma çabaları içindeydi. Sanki yeterince puanları yokmuş gibi. Anıları bitince puan ekleme kısmına yetişebilmişti. İncendio Duo büyüsü mü? Kolay olacak gibiydi. Daha zor bir şey beklemiştim. Ama nefret konusunda sorun yaşayabilirdim. Böylesi bir nefreti kaldırabilecek bir yapımın olmadığını biliyordum. Birilerinden hoşlanmayabilirdim ama nefret bana göre değildi. Profesör anlatmaya devam ederken tanıdığım kişileri gözden geçirdim. Bir zahmet kalan talimatları dinledikten sonra asamı çıkardım. Perde dalgalanmaya başladığımda damarlarımda adrenalinin aktığını hissettim. Kendimi beyaz bir buz küresinin içinde bulduğumda yeni aldığım siyah çizmelere şükrettim. Kendimi hediyelik eşya dükkânlarında satılan, salladığında üstüne kar yağan küredeki Noel Baba gibi hissetmiştim. Kürenin içi gerçekten soğuktu, ılık havaya alışkın yapım az sonra alarm vermeye başlayacaktı. Perdenin içinden çıkan kukuletalı adamdan gelen hırıltılar bana adamın sırıttığı izlenimini verdi. “Demek yüzünü gösteremeyecek kadar korkaksın.” Siyahlara bürünmüş adamla konuşmak ne kadar mantıklıydı bilmiyordum. Adam aynı gülüşle ellerini öne doğru uzatınca bir panik dalgası kapladı beni. Henüz nefretimi odaklayacağı kişiyi seçememiştim ve vücut sıcaklığı için kanımın dolaşması git gide yetersiz kalıyordu. Topuklu çizmelerim buz zeminde kayınca daha büyük bir sorunum olduğunu fark ettim. Son anda dengemi korumayı başarmıştım ama dengemi korumak için sağ elimle küreye elimi dayamıştım ve artık yapışmıştı. Neden yediğim buzlu dondurmalara yapışan dilimi hatırlayamamıştım bilmiyordum. Adamın elinden mavimsi bir şey çıkıyordu. Işıktan çok rüzgâr gibiydi, ya da buz. Büyüyen paniğime karşı koyup şu saçma küreden kurtulmalıydım. Elim hissizleşmeye başlıyordu ve kürenin kalınlığı artıyordu. Kalbimde nefreti yokladım. Hiç yok gibiydi. Hayatım boyunca beni en çok üzen şüphesiz babamdı. Kaç yıldır görüşmesek de onun çehresini çok iyi hatırlıyordum. Bana ilk defa vurduğu zamanı hatırladım. İçimde bir öfke büyüdü, aslında anlık öfkeden çok zarar verme hissiydi. Bu nefret miydi? Bu kadar masum olduğumu bilmiyordum. Daha nefreti bile bilmiyordum. Onu öldürmek istediğimi tekrarladım kendi kendime. “Babamdan nefret ediyorum. O benim hayatımı mahvetti, şimdi de ben onun hayatını mahvedeceğim.” Karşımdaki adamı babamın yerine koymak zor olmamıştı. O da kara büyüyle uğraşır ve siyah giyinirdi. Profesörün bahsettiği ateşi hissetmiştim ilk defa. Göğsümden vücuduma yayılıyordu ve yakıcıydı. Ateş daha çok donmak üzere olan elime yönelmişti. Damarlarımdaki kanın ulaşmadığı yer kalmayınca gücü hissettim. Gücün nefretten geldiğini o zaman anlamıştım. Elimi buzdan kurtarmak için iki kelime fısıldamak yeterli olacaktı, biliyordum. “İncendio Duo.” Elimin altındaki buz katmanı dairesel bir şekilde erimeye başlamıştı. Adam şaşırmış olmalıydı ama yine de erimeye başlayan kütleyi soğutmaya çalışıyordu. Nefretimden beslenen öfkemi kontrol altına almak çok zordu. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. Buz küreden kurtulunca hızımı alamadım ve ateşi adama yönelttim. Benden güçlü değildi. Tam tersine korkmuştu. Sırıtarak bu gözlemleri uydurmuştum. Saçma olabilirdi ama bana güç veriyordu. Adam, ateşime yenik düşmek üzereydi. Onun geriye doğru attığı her adımda ben ateşi güçlendiriyordum. Adam geldiği perdeye geri döndüğünde asamı indirdim. Bitap düşmüştüm. Nefret ve öfke başkaları olduğu kadar benim için de yakıcıydı. Gücümün çekildiğini fark etmiştim. Kalan enerji kırıntılarıyla çantamı aldım ve derslikten çıktım. Kapıyı kapatmamla zil çalmıştı ve koridora öğrenciler doluştu. Edindiğim kötü duyguları kalbimden sökmek zor olacaktı. Sakin adımlarla öğrenci selini takip etmeye başladım.
| |
|
Alex Mclain St.Jude IV.Sınıf, Admin
Mesaj Sayısı : 1215 Kayıt tarihi : 18/07/10 Lakap : Lex
Şöhret Puan: 113
| Konu: Geri: Odille C.tesi Ağus. 07, 2010 7:09 pm | |
| Odille Amélie Rousseau,Frida Gustavsson adlı modeli kullanıyor ve Constance Billard dördüncü sınıf öğrencisi.
Kaydınız işleniyor. | |
|