Lyra Léonide Constance Billard IV.Sınıf
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 07/08/10
Şöhret Puan: 0
| Konu: Lyra.Léonide. C.tesi Ağus. 07, 2010 5:21 pm | |
| Lyra Léonide. Kaya ScodelarioKarakter özelliklerini bi ara şeedicem ancak kendisi model olma hayalleri kuran bir abla olucak muhtemelen.Arthur O'Sullivan'ın evlatlığıdır kendileri. Anne uyuşturucu krizinden ölmüş baba uyuşturucu satıcısı ara sokakta vurmuşlar bunu. Babasının büyük babası zenginlikten ölücek ama ailemize yakışmıyosun sen yürü git diyerekten yardım etmiyor bunlara. Sonra tabi kız harap oluyo bi' başına. Yazık sonuçta. O aralar beş yaşlarında falan. Arthur'un da iyilik meleği tribi tutuyo gel koçum peşimden diyo. Sonra oyuncaktı oydu buydu kandırıyo bunu. O olmasa sokaklara düşücekti zaten. Çocuk pornosuna kurban gidiceğine.. Evet böyle de aile geçmişi anlatılsın yani ahaha. Mahalle karısı dedikodusu yapmış gibi oldu. Bu kadar şeyden anlamışsınızdır ama Elif ben yine ahaha. Clem falan da benim. Bu sefer örnek rp aradım buldum. Çok iyi oldu. Yarışmacı arkadaşlara başarılarÖğrenci. - Spoiler:
Karşımda duruyordu işte o devasa boyutuyla. Sanki diğer bütün varlıkları altına almış, onlardan habersiz. Bütün nefretini üzerime kusuyordu. Sağ tarafımda taş bloklar, sol tarafımda taş bloklar, önümde ve arkamda taş bloklar. Lanet olsun her yer bunlarla çevrili. Bütün sevdiklerim, dostlarım, hatta annem bile burada. O taş blokların içlerinde duruyorlar. Dışarı çıkmaktan korkarak. Her biri yalvaran gözlerle bana bakıyorlar. Benim kurtarmamı bekliyorlar. Onlara bakmamı.. Çektikleri yetmiyormuş gibi bir de kurtulma umutlarını yitirmek istemiyorlar belli ki. Tam ortalarındayım ve şu anda elimden bir şey gelmiyor. Yapabileceğimiz bir şey yok.. Özgürlüğümüz bile bize ait değil. Binaların arasında, etrafımızda gürültüler beynimizi delmeye çalışırken, lanet edercesine ve kanayarak yaşıyoruz bu hayatı. Sol tarafımda metalin parıltısını görür gibi oldum. Üzerine hamle yapacak oldum ve bir anlık da olsa bunun bir hata olabileceğini anladım. Karşımda duran yaratık ya da her neyse benden kat kat güçlü olmalıydı. Onun savaşacakmıydım ? Hiç bir fikrim olmayan bu unutulmuş lanet yerde hiç bir fikrim olmayan bir yaratığa karşı ne şansım olabilirdi ki.. İç güdüsel olarak elim belimdeki bıçağın etrafına kapandı. Savaşa karşı zayıf bir korumaydı.. Ama bir güven sağlıyordu. Ben çelişkilerimle boğuşurken o elini havaya kaldırdı. Yüzündeki o gülümseme daha da şevklenmişti. Pek çok kişinin hayatını alan o ellere bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Yüzlerce sesi boğan. Binlerce göz yaşına neden olan.. Bir sürü kadının uğruna yetiştirildikleri namusuna el koyan hatta. Yalvarışlarını ben bile unutamazken.. Nasıl bir zalimlikti bu.. Şimdi kimi getirecekti ki ? Kim kalmıştı ki yaşayan. Hiç birşeyim yoktu ki ? Neyimi alacaktı benden. Rüyalarımda bile görmekten çekindiğim, üzerine toz konmasın isteğim, o sesini duydukça ölümlerin benden uzaklaştığı annem dışında ne kalmıştı. Ne uğruna savaşmalıydım ben.. Ölüm anında hayatın film şeridi gibi aktığı yalanı.. Hiç öyle olmuyormuş. Ben binlerce düşüncenin ağır ağır ve net biçimde beynime hücum edişiyle savaşırken o yüzünde bir balığı yemişliğin ifadesiyle bana yaklaşıyordu. O uğultuların, çığlıkların arasında sessizce "Git" dediğini duydum.. Şaşkınlık bütün hücrelerime baskı yapıyordu. Eklemlerim sızlıyordu.. Parmaklarım bıçağın etrafında öyle kapanmıştı ki çözemiyordum bile. Oradan buradan bulduğum yiyecek torbalarını kaptığım gibi koşmaya başladım. Durmaksızın. Bir mantığı yoktu bunun. Beni takip etmediğinden emin olana kadar benzer yollara çıkan binlerce yolda dakikalarca koştum.. Etrafımdaki gürültülerden kaçarak. Yeniden yakalanmaktan korkarak. Kendimi ev dediğim o yıkıntıya taşımayı başardığımda nefesim kesilmiş gibiydi. Başarmanın verdiği gururla doluydum... Evime, ev dediğim o döküntüye bakınca içim acıyla doldu. Yırtılmış duvar kağıtlarının üzerinde kocaman sayılar vardı. İsimler. Hatırlatıcılar.. Gazetelerin arasındaki terliklerine, boş ilaç şişelerine ve en sonunda çatlamış, üzeri damla damla su benekleriyle dolu aynaya takıldı gözlerim. Bir an görüntümden iğrendim. Her bir telinin güneşin parıltılarını ben buradayım dercesine yansıtan ve farkedilmemek için kısacık kestiğim saçlarımdan yorgunluğun damla damla kaynadığı gözlerime oradan da beyaz tenimin üzerindeki morluklara, tozlara, yaralara baktım. İçim acıdı birkaç saniye için. Varoluşumuzu eziyet haline getirenlere küfrettim. Ölü insanlara hayat kaynağı olamayacaklarını bildiğim yiyeceklere bakınca gerçek beynimde vızıldamaya başladı. Sorumluluklarım vardı. Mutfağa gidip poşetleri yerleştirmeye koyuldum. Fırından çıkardığım saç fırçası yaşama çabamın yeteneğini hatırlattı bana “annemi”.Kabullenmem çok zor olmuştu..Evet alzheimer anneme adeta bir aslan edasıyla pençelerini geçirmişti.Ne yapacağımı bilememiştim.Tek isteğim bütün hazinesi olan hatıralarını kaybetmiş bir kadının “annemin “mutluluğuydu…Odasında uyuyordur diye düşünmüştüm..Ama hiçbir odada yoktu! Ne yapacağımı bilmez halde kendimi dışarı attım..Savaşın ortasında ,askerlerin gezdiği sokakta nerde arayacaktım onu nereye gitmiş olabilirdi? Deli gibi her sokağa girip çıkıyordum.. Tahta, çürümüş kapısı olan binlerce küçük kulübelerden birinin yanındalardı. Tanrılar şuanda benimle oyun oynuyor olmalıydı. Lanet olsun o nasıl ? Benim dünyadaki meleğim, hareketsiz ve sessiz tıpkı minik bir kumru gibi o yaratığın kollarındaydı. Sanki bütün bunlar benim için kurgulanmış gibiydi. Acı bedenimi yırtıp patlayarak bir sis gibi dünyaya yayılacakmış gibiydi. Bedenim dev kollar tarafından sarılmıştı. Güçsüz bedenimin çırpınışları kurtuluşumu sağlamaktan çok uzaktı. Acıyı hissetmem için tutuluyordum. Gözlerimi kapattım, kulaklarımı da kapatabilecek durumda olsaydım onları da kapatacaktım. Sadece o lanet olası sesi bekliyordum. Boğazını kesecek, bir feryat duyacaktım ve ardından yere yığılan o zarif beden! Bekleyiş bir ömür sürmüştü resmen. Saniyeler geçmiyordu. O çığlığı duyamıyordum. Biliyordum ki izleyişimi görüp zevk almayı bekliyorlardı Olduğum yerde bağırıyor, küfrediyodum. En sonunda boğazına dayadı o kör bıçağı. İçimde hissettim soğuk çeliğin değdiği yumuşak ten sanki benimmiş gibi. Bir an sonra sonsuzluğumda boğuluyordum. Çünkü titreyen beden, bütün hayallerimle birlikte yere yığıldı.. Koruyamamıştım.. Yapamamıştım. Zaman kavramımı yitirmiştim. Zemin ayaklarımın altından kayıp gitmiş gibiydi. Orada binlerce çirkinliğin içinde, binlerce kötülük efendisi tarafından söndürülmüş o hayat benim anneme mi aitti. Alzheimer tarafından gücü zaten elinden alınmış bir kadının hayatını söndürmek.. Nasıl bi vahşetti bu. Sonumun gelmesi için yalvarır olmuştum. O insan yığınlarının üstünde bir melek huzuruyla yatan kadını görmek beynimi, düşüncelerimi, herşeyimi almıştı elimden. Sadece sonumu getirsinler istiyordum. Onlarında beklediği buydu. Yalvarışlarım onlara zevk veriyordu. Kaç dakika, kaç saat, kaç gün yalvardım bilmiyorum. Yıllarım geçmiş olabilirdi. Acım içimde kanarken çaresizliğimden zevk alanlar daha çok çirkinleşmişti gözümde. Ölümün soğuk öpücüğünün keskinliğini boğazımda hissettiğimde derin bir şükran duydum. Meleğimin ışıklar içinde uzattığı ellerini tutmak için uzattığım ellerimi belli belirsiz hatırlıyorum. Bir de boynumdaki kan damlasını..
| |
|
Andreas Chamberlain Fotoğrafçı&Manken
Mesaj Sayısı : 235 Kayıt tarihi : 18/07/10
Şöhret Puan: 630
| Konu: Geri: Lyra.Léonide. C.tesi Ağus. 07, 2010 5:49 pm | |
| Lyra Léonide,Kaya Scodelario adlı modeli kullanıyor ve Constance Billard dördüncü sınıf öğrencisi.
Kaydınız işleniyor. | |
|