Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Pardon?!

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Blanche Ivalyn
Constance Billard III.Sınıf
Constance Billard III.Sınıf
Blanche Ivalyn


Mesaj Sayısı : 234
Kayıt tarihi : 19/07/10

Şöhret
Puan: 30

Pardon?! Empty
MesajKonu: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimeÇarş. Ağus. 04, 2010 10:48 pm

~ Blanche & Blessing Ivalyn - Alex Mclain.
~ Ağrı kesiciyle uyuşturucu kutuları karışınca ortalık savaş alanına döner.


Biraz konuşup dertleşmek için gittiğimiz kafeden baş ağrım yüzünden çıkmış olduğumuza inanamıyorum. Hiçbir zaman güzel anları mahveden olmak istememişimdir ama Bless’in zoruyla çıkmıştık. Nedense başımın ağrısı yüzünden benden daha fazla rahatsız olup bir eczane aramaya karar vermişti. Acaba başımın ağrısını hissedebiliyor mudur? Nedense böyle düşünmek hoşuma gidiyor. Üçüzlerimle birbirimizin hislerini anlayabildiğimiz özel bir bağın olmasının düşüncesi bile çok saçmaydı. Yinede böyle düşünmek hoşuma gidiyordu işte. Bu gece oturup biraz kafa dinlemek için gelmiştik oysaki. Gerçi benim başımın ağrısı tutmasaydı hâlâ orada oturuyor ve sohbet ediyor olurduk ama şimdi gecenin bir vaktinde eczane arıyoruz. Dünyamın titremesine yol açacak kadar şiddetli bir baş ağrısı çekiyorum. Gözlerimin yuvalarına kadar inen ağrıya bir son vermek için kalkmayı kabul etmiştim zaten. Her ne olursa olsun bir eczane bulsak çok iyi olacaktı çünkü delirmenin eşiğine geldiğimi hissedebiliyorum. Saat ne kadar ilerlemiş olduğunu ancak tahmin edebilirim, tabii çantamı açıp içinden telefonumu çıkarmazsam. Ama yine de geç olduğu izlenimine kapıldım. Kaldırımda vitrinlerin önünden geçerken ayakkabılarımızın çıkardığı ‘tak tak’ sesleri eşliğinde açık bir eczane bulana kadar yürüyoruz. ‘ Sence bir eczane bulabilecek miyiz? Orta da hiç göremiyorum da. ’ diye soruyorum Bless’e. Sesim aslında kısık çıkmıştı ama etraf sessizdi ve duymamasının imkânı yoktu. Yanımızdan geçen insanların bakışlarına aldırış etmiyorum. Gelen yanıt içime hiçte su serpmemişti. Bu ağrıya katlanmak istemiyorum artık.

Yürürken vitrinlere de bakmayı ihmal etmiyorum. Başımın ağrısı vitrinlerdeki güzel şeyleri görmemi engellemiyor nede olsa. Sıradaki vitrinin camında gördüğüm ayakkabılarla aradığımız eczanenin verdiği sıkıntı uçup gidiyor. Cama yaklaşıp elimle ayakkabıları Bless’e gösteriyorum. Yanımdan geçen birkaç insan deliye bakar gibi baksa da önemli değil. Onlar ne anlar ki delilikten? Varsa yoksa ‘şunu yaparsan millet ne der, nasıl konuşur’ diye düşünüp kendilerini kısıtlayan zavallı insanlar. Ben gencim ve istersem gece gündüz fark etmeden vitrinde gördüğüm bir şey için çığlık atarak dükkâna girebilirim. Kimin ne düşüneceği ve dükkânda duranların ‘ne gibi bir akıl sorunu var acaba?’ diye soran bakışlarına aldırmayacak kadar umursamazım. Bless kolumdan tutup sokağa neden çıktığımızı hatırlatınca kendime gelir camdan uzaklaşıyorum. Aklımın bir köşesinde ki yapılacaklar listemin ilk sırasında ki maddeyi silerek ‘ o ayakkabıları al yoksa canına okurum ’ yazıyorum. Birkaç blok öteye kadar yürüyoruz ve artık ayaklarım kopmak üzere. Bless’in ani duruşuyla şaşırıp ona dönüyorum. Gözleri sabitlenmiş bir şeye bakıyor. Gözlerini takip ederek neye –kime- baktığını buluyorum. Alex. Aslında sevinmekle üzülmek arasında kaldığım nadir anlardan birini yaşıyorum. Sevinmem gerekiyor çünkü eczane işini artık unutabilirim. Alex’in yanında ağrı kesici bulundurduğunu biliyorum. Üzülebilirim çünkü partiden sonra yanımda Bless ile Alex’i görme fikri bana çok uzak geliyor. Bless’e tekrar baktığımda neden yüz ifadesinin anlaşılmaz olduğunu anlıyorum. Alex’in yanında bir kız var ve hiçte biz arkadaşız mesajları vermiyor. Tek kelime etmeden Bless’in koluna dokunuyorum ve gözlerini üzerime çekiyorum. Hiçbir şey söylemesek de aslında aramızda bir konuşma geçiyor. Ben ona aldırma derken o bana nasıl aldırmam diyor. En sonunda ‘ Haydi gel. Onda mutlaka ağrı kesici vardır. ’ diyorum Bless’e. Üzerinde ki duyguları atıp bana başını sallıyor. Alex’in olduğu tarafa doğru yürürken neler olacağını çok merak ediyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blessing Ivalyn
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Blessing Ivalyn


Mesaj Sayısı : 499
Kayıt tarihi : 19/07/10
Lakap : Bless

Şöhret
Puan: 42

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePerş. Ağus. 05, 2010 12:28 am

    ‘’ Eczaneye gitmeliyiz Blanc. Bu böyle olmaz. Ama gecenin bir vaktinde nasıl bulacağımızı da bilmiyorum. Aramaktan başka çaremiz yok. Hadi kalk gidiyoruz. ‘’ diyerek kızın kolundan tuttuğu gibi kafeden çıkardı. Blanc kendisinden rahatsız olduğu için kalktığını düşünmüş gibi mahçup yüz ifadesiyle bakıyordu Blessing'in yüzüne ama asla öyle bir şey yoktu. Blessing kardeşinin her zaman iyiliğini istediği için ve onun iyileşmesini istediği için oradan kalkıp bir eczane bulmayı önermişti. Kızın daha fazla mahcup olmasına dayanamadığı için kafeden çıktıktan sonra kızın yüzüne küçük bir öpücük kondurdu. Bu kendisini iyi hissetmesine bir nebze yardımcı olacaktı. Kardeşinin başı ağrırken Blessing nasıl eğlenebilirdi ki. Blessing kardeşinin koluna girerek onu biraz da olsa iyi etmeye çalışıyordu ama nafile. Baş ağrısı her adım attıklarında daha da güçleşiyordu gibiydi. Çünkü Blessing az da olsa bir şeyler hissediyordu. Üçüzü olduğu için olabilirdi tabii ki. Acaba Blanc da böyle hissediyor mudur? Büyük olasılıkla hissediyordur. Gecenin bir vakti karanlık ve sessiz Brooklyn sokaklarında sadece ayaklarının topuk sesleri duyuluyordu. Bir de bazı kafeler de oturan insanların kahkaha sesleri... Blessing kardeşinin koluna sıkıca sarılmışken bir şeyler sorduğunu anladığı zaman kızın suratına bakarak ümitsiz bir cevap vermek istemiyordu ama yine de biraz da olsa o haldeki kardeşine umut vermek istiyordu. ‘’ Bilmiyorum hayatım ama biraz ileride olmalı biraz daha dayanabilirsen bulacağız tatlım. ‘’ diyerek kızın iyice koluna girmesine izin verdi ve yürümeye devam etti. Kızın vitrinlere doğru yol aldığını görünce bir an duraksadı ve kıza doğru bakmaya başladı. Kızın Blessing’e gecenin bir yarısında, kapalı bir mağazanın vitrinin de bir ayakkabıyı eliyle işaret ederek gösteriyordu. Yanlarından geçenlere umursamadan Blessing de yanına doğru yaklaştı Blanc’ın ve koluna tekrardan girdi. O güzel ayakkabıyı görünce Blanc’ın başındaki ağrıyı bir an olsun unuttuğunu biliyordu Blessing ama oradan uzaklaşmalıydılar. Bir an önce eczane bulmalıydılar. Acilen! ‘’ Hadi tatlım. Bir an önce eczane bulmalıyız. İyileşmen için. ‘’ diyerek kardeşinin elinden tuttuğu gibi vitrinden çekerek yoluna devam etmesini sağladı. Şimdi sessiz sokaklar da tek yapması gereken bir önce kardeşiyle birlikte eczane bulmalarıydı ya da tanıdık bir kişi. Bir blok öteden sonra aniden olduğu yerde kala kaldı Blessing. Kolunda Blanc da olduğu için o da durmak zorunda kaldı ama neden durduğunu bilmiyor gibi Blessing’in suratına bakıyordu. Blessing ise sadece karşısında gördüğü manzaraya anlamsız yüz ifadesiyle bakıyordu.

    Alex yanında bir kızla karşılarında duruyordu. Blessing onları süzdüğünde Alex’in elinin kızın eliyle birleşmiş olduğunu görünce daha da siniri bozulmuştu. Aniden koluna bir darbe hissettiğinde yüzünü darbenin geldiği yöne doğru döndü ve orada birkaç saniye duraksadı. Yüzü hala anlamsızdı ve bu durum çok sinir bozucuydu. Çünkü gördüğü manzara hiç de kendisi için beğenilecek bir şey değildi. Bu manzarayı Blanc da görmüştü. O yüzden Blessing’in dikkatini kendisine çekmişti. Aslında iyi de olmuştu. Birkaç saniye de olsa kendini toparlama vakti olmuştu Blessing’in. Blanc kardeşine ona aldırmamasını söylüyordu ama Blessing bu durumu hala kabullenmek istemiyordu. ‘’ Nasıl aldırmam Blanc. Görmedin mi eleleydiler! ‘’ diyerek kendini tuttu. Çünkü ağlamak üzereydi. Fakat ağlamayacaktı direnmeliydi. Alex’in nasıl biri olduğuna biliyordu ayrıca. Blacn’ın lafından sonra isteksizce de olsa Alex’in yanına gidiyorlardı. Kızlar yanına giderken Alex de yanındaki kızı öperek yanından uzaklaşmasını izledi. Kızlar yanına geldiklerinde ise hiçbir şey olmamış gibi onlara selam verdi. Fakat Blessing şimdi ona kötü davranmak istemiyordu. Çünkü şimdi daha önemli işi vardı kardeşinin acilen ağrı kesiciye ihtiyacı vardı ve bunu da istemeliydi Alex’den. Kendisini topladıktan sonra vakit kaybetmeden konuya girdi. ‘’ Alex acilen ağrı kesiciye ihtiyacımız var! Blanc’ın migreni tuttu. ‘’ dedikten sonra Alex’den gözlerini kaçırarak kardeşine bakmaya başladı. Fakat bir terslik vardı Blanc gözlerini kapatmıştı ve ağırlığı iyice artmıştı Blessing’in kollarında. Blessing telaşla Blanc’a bağırmaya başladı. ‘’ Blanc! Blanc! Beni duyabiliyor musun tatlım? ‘’ diyerek kardeşini Alex’in de yardımı ile yanda bulunan banka oturttu. Her halde migreni yüzünden bayılmıştı. Bir süre sonra yavaş yavaş ayılmaya başladı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePerş. Ağus. 05, 2010 1:37 am

Nasıl başlamıştı? Ihm, şey sanırım bir bardaydım, yine. Mavi ışık hariç ortam loştu. Ne tür bir cehennemin kovundaydım bilmiyorum ama etek boyunda diz üstü sınırı vardı resmen. İnsanlar tümüyle alkol kokuyordu, yeni girenler anında ellerine bir bardak kapıyor ve saçma müziğin ritmine bırakıp aptal danslar deniyorlardı. Boy band usulü abuk subuk hareketleri sadece başımı döndürmüştü. Ben de bir barı en iyi kılan şeye, kadınlara odaklanmıştım. Aslında bu git gide bir sorun teşkil etmeye başlıyordu, şu kadınlar yani. Artık yalnız uyanamaz olmuştum. Her gece başka bir kadın kokusu siniyordu yatağıma. Hatırlıyorum da bir gece yine adını hatırlayamadığım bir kadın – asla isimleri hatırlayamam zaten- yastıktaki ruj izini görmüştü de aniden basıp gitmişti. Yirmi iki olduğuna yemin ediyordu oysa kimliğini görmüştüm, otuz iki yaşındaydı. Onunla beraber olmamın tek sebebi gerçekten yirmi iki gibi görünüyor olmasıydı. Bir de saçları çok güzeldi sanırım. Saçlar hep dikkatimi çekiyor nedense.
Kaç tane içtiğimi sormayın çünkü söyleyemem. Yani, bilmiyorum bir elin parmak sayısını geçtikten sonra sormayı bırakırım zaten. Bir bara gidip asla bira içmedim, tabi geceyse. Arkadaş ortamlarında sıcak diyaloglarda bira içtiğimi kabul ediyorum ama kadınları etkilemek için salak içkilerle takılıyorum. Yılandan yapılan bir içki bile denedim ve iğrençti. İyi kafa yapmıştı gerçi. Konumuza dönelim, o akşamki malibulardan sonra midemde tam bir sıvı patlaması yaşanıyordu. Tuvaletten son çıktığımda gözüme takılan kızın yanına gittim. Adı Alisha idi yanlış hatırlamıyorsam. Sarı saçları omuzlarına dökülüyordu. Beyaz teni mavi ışık altında daha da soluk dururken orijinalde kırmızı olan elbisesi mor gibi duruyordu. Dediğim gibi, ışık olayı. Klişe bir açılış cümlesiyle onu kendime çekmem zor olmamıştı. Zaten beni istemeseydi iyi bir laf sokacağına eminim. Artık bakışlardan anlayabiliyorum, zaten tiksintiyi gördüğüm anda ısrar etmem. Rochelli hariç, bir ara onda o bakışı görmek bende afrodizyak etkisi yapıyordu resmen. Neyse ki bu kız beni zorlamadı, zaten hafifmeşrep ve sarhoştu. Sonunda onu daha sakin olan kendi evime götürmeye ve bir bardak kahve içmeye ikna ettim ama kapıdan çıktığımız anda kahve için gitmediğimizi biliyor olmalı. Gülümsemesinden belli.

İşte o zamandan beri yürüyoruz. Fazla uzaklaşmadık aslında, sadece birkaç sokak döndük. Sırf muhabbet amaçlı birkaç cümle kurdum ama göz teması bile kuramıyorum. Bu malibular süt gibi değil sanırsam. Diyorlar ya şişede durduğu gibi durmuyor diye. Alisha elimi tuttuğunda çekmedim, romantik evcilik oynamak istiyorsa oynarız. Oynardık demek daha doğru olur çünkü karşıdan gelen kızları tanıyorum. Bless ve Blanc. Tanrım. Başka bir zaman olsa telaşlanırdım ama şu an alkol yüzünden anguta dönmüş durumdayım. Blanch’ın o baş dönmesi durumunda bile hala mal gibi durduğuma eminim. “Anlaşılan bize gidemeyeceğiz Emma.” “Adım Alisha.” Dudak büküp umursamadım. “Planı iptal etsek iyi olacak Jane.” “Adım Alisha!” Kız arkasını dönüp kızgınlıkla uzaklaşırken el salladım. “İyi geceler Mandy!” Ah adını bilmiyor falan değilim, sadece ondan kurtulmam gerekiyordu. Anlarsınız ya, öncelikler değişti. Blanc’i banka taşıyıp bıraktığımızda kendine gelmişti zaten. Bunların sülalesinde bir bayılma saplantısı var sanırım. Bir daha biri bayılırsa yemin ederim ben seksi hatunla eve gidiyorum! Cebime uzanıp plastik şişeme uzandım ve bir hapı avucuma koyup Bless’e uzattım. Yanımda hep ağrı kesici taşırım, baş ağrılarım feci oluyor.
Tek nokta gecede hatırlayamadığım şey. O loş barın barmeninden bir kutu hap almıştım. Marihuanna tohumlarından yapılan bir uyuşturucu, sıkıntılarımı dinledikten sonra bunu önermişti. Biliyorum bununla yakalanırsam başım derde girer ama problemlerimden kurtulmak öncelikli gelmişti. Şimdi Blanc’e yanlış kutudan hap verdiğimi düşünürsek, problemlerim henüz başlıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blanche Ivalyn
Constance Billard III.Sınıf
Constance Billard III.Sınıf
Blanche Ivalyn


Mesaj Sayısı : 234
Kayıt tarihi : 19/07/10

Şöhret
Puan: 30

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePerş. Ağus. 05, 2010 4:32 pm

Alex’in yanına ilerlerken ağrımın tamamen arttığının farkındaydım. Migrenin bendeki en büyük etkisi bazen kısa süreliğine hiçbir şey göremeden bir karanlığa hapsoluyormuşum etkisi yaratmasıydı. Etraf git gide bulanıklaşırken heyecanlanıp işleri daha da mahvetmek yerine Bless’in kolunu sıkarak önce hislerimi devreye sokuyorum. Bulanık görmeye başlayan gözlerimi Alex’e odaklıyorum. Biraz daha net görebildiğimde yanında ki kızı başından attığını görebiliyorum. İşte bu güzeldi. Demek ki kızın hiçbir önemi yoktu en azından şu an ben öyle düşünüyorum. Eğer önemi olsaydı onu başından atmazdı değil mi? Bless için içimi mutluluk kaplıyor. Hadi ama, Alex’in ne mal olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz ama şu ‘belki’ diye başlayan düşünceler yok mu? Alex’e bu kadar odaklanmışken sanki arkasından konuşuyormuş gibi hissediyorum ama bu bende bir pişmanlık etkisi bırakmıyor. Bunları düşünürken tüm konsantrem bozuluyor ve etraf iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. Bir tablonun içindeyiz ve ressam yapmaması gereken bir şey yapıp boya kutusunu üzerimize düşürmüş gibi renkler birbirine karışıyor. Sonrasında kısa süreli bir karanlık başlıyor. Banka oturduğumda kendime geliyorum. Alex’de ağrı kesici olduğunu zaten biliyordum. Ağrı kesiciyi Bless’e uzattığını görüyorum. Bless çantamda taşıdığım küçük su şişelerinden birini çıkarıyor. Her zaman söylemişimdir, bir şişe su yanınızda olduğu zaman yarı yarıya şanslısınız demektir. Suya ne zaman ihtiyacınız olacağını kimse bilemez, şu an olduğu gibi.

Hapı suyla beraber içerken sokağın sessizliğine hayret ediyorum. Birçok mekân dolu ama yinede sokakta bir terk edilmiş havası seziyorum. Ya delirmeye başladım –ki bu doğru olabilir- ya da baş ağrısı yüzünden aklım karıştı –tabii bu da olası bir ihtimal-. Ne kadar orada oturduğumuzu bilemiyorum ama başımın ağrısı geçmeye başladı. Ama nedense kendimi çok garip hissediyorum. Ortada hiçbir şey yokken gülmeye hazırım. Dudaklarıma garip bir gülümsemenin yerleştiğinin farkındayım. Başımın ağrısı geçiyor ama sanki üzerimde garip bir ağ var. Sakinleşmemi ve mutlu olmamı sağlıyor. Daha doğrusu gülmemi. Nedensiz yere bir kahkaha patlatıyorum. Sokakta pek insan olmadığı için dolayısıyla sessiz. Kahkaham ortamı keskin bir bıçak gibi bölüyor ve sokakta ki herkesin –Alex ve Blessing de dahil- bana deliymiş gibi bakmasını sağlıyor. Normalde olsa çok utanıp kendime neden böyle acayip davrandığımı sorabilirdim ama nedense yapmıyorum. Umurumda bile değiller çünkü. Gerçi neler olduğunu anlayamıyorum. Hiçbir ağrı kesici bu etkileri göstermez ama önemli de değil o an için. Baş ağrısından kurtulduğum için mutluyum ama başka bir sebep daha var. Ne olduğunu anlamam çok uzun sürüyor ama Alex’in gözlerine bakılırsa neler olduğu önemli gibi. Alex’in o haline bakıp kıkırdıyorum. Ayaklarımla kaldırımın yüzerine daireler çizip vuruyorum. Ben kendi halime öyle dalmışım ki Alex’in ne söylediğini kaçırıyorum. Şu an oyun isteyen bir çocuk gibiyim ve çocuklar oyun oynamadan duramaz.

Alex ve Bless’in ne konuştuklarından emin değilim. Zaten çokta dinlediğim söylenemez ama tekrar kıkırdıyorum. Onları böyle görmek çok keyifli aslında. Bu yüzden tekrar gülüyorum. Gerçi bir bakıma kendi halime gülüyorum. Bana komik gelen bir şeyler var ama tam çözebilmiş değilim. Sabaha kadar bu kaldırımda durabilirim. Belki de yorulurum ama şimdi bana hiç yorulmadan bu bankta oturup kaldırımda daireler çizebilecekmişim gibi geliyor. Sonunda kendimi bir şeyler demek zorunda hissediyorum. ‘ Neler oluyor? ’ sesimdeki neşeli taraf aslında neler olduğunu öğrenmek istemiyordu. Sadece sormuş olmak için sormuştu o kadar. Ortaya attığım bu soruya kim cevap verecek çok merak ediyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blessing Ivalyn
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Blessing Ivalyn


Mesaj Sayısı : 499
Kayıt tarihi : 19/07/10
Lakap : Bless

Şöhret
Puan: 42

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePerş. Ağus. 05, 2010 11:52 pm

    Alex hemen cebinden çıkardığı ağrı kesici hapı Blessing'e verdi. Kısa süre sonra Blanc gözlerini araladığında kendine geldi ve Blessing kızın çantasından suyunu çıkartarak kızın hapı içmesine yardım etti. Blanc hapı içtikten sonra kendisine gelmiş gibi görünüyordu. Blessing durmadan ona sesleniyor ve iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Birkaç dakika sonra Blanc kendine gelmiş olsa gerek deli gibi aniden kahkahayı patlatmıştı. Blessing ve Alex dâhil sokaktan geçen tüm insanlar kıza deli gözüyle bakıyordu ve neden böyle yaptığı hakkında da hiçbir fikirleri yoktu ama bu hiç de iyi sayılmazdı. Bir de hiçbir ağrı kesici hapların bu gibi yan etkileri yoktu. Blanc'ın ağrısı geçmiş olsa gerek etrafa gülücükler saçıyordu. Ayağa kalkıp kendi kendine saçma hareketler yapıyordu. Ve bir de kahkaha atıyordu. Blessing kısa süre onu izleyip düşündükten sonra aklı sonradan başına gelmişti. Alex'in verdiği hap acaba ağrı kesici hap mıydı yoksa... Hemen Blanc'a bakmakta olan Alex'i kolundan tuttuğu gibi oradan uzaklaştırarak Blanc'ın duymayacağı yere çekti. Alex'in de yüzünde bir şeyleri bildiğine dair bir ifade vardı. Bir de mahcup bir yüz ifadesi. Blessing yeterli mesafeye geldikten sonra hemen konuya girdi. Alex anlamış gibi kızın suratına bakıyordu. ‘’ Sen, versene bir bana Blanc’a verdiğin hap kutusunu. ‘’ diyerek eliyle Alex'in hapı vermesini işaret ediyordu. Yüzünde de umutsuz bir bakış vardı. Çünkü Alex'in yanında uyuşturucu taşıdığını da biliyordu. Bir de aksi gibi içki kokuyordu Alex. Bu da hiç hayra alamet değildi. Adamın cebinden kutuyu çıkarmasını beklerken bir yandan da Blanc'a bakmayı unutmuyordu Blessing. Kız hala aynı tavırları sergiliyordu ve sersem sersem yürüyordu. Sokaktan geçen insanlar da ona deli gözüyle bakmayı unutmuyorlardı tabii ki. Ama Blanc’ın yüzündeki ifade de neden böyle olduğu hakkında hiçbir şey bilmediğini belli ediyordu. Bir süre sonra Blanc’ın gülen gözlerinin kendi gözleriyle kilitlendiğini görünce yüzündeki mutsuz ifadeyi silerek yerine yalandan gülümsemeye bıraktı. Dikkatini tekrardan Alex’e yöneltti. Alex’in yüzünde hala o mahcup ifade vardı ve bu durum Blessing’in daha da şüphelenmesine neden oluyordu. Korkarak Alex’in elindeki kutuyu avuçlarına aldı ve bir süre öylece tuttu. İçinden dua ediyordu. Elinde tuttuğu şeyin uyuşturucu kutusu olmaması için.

    Kısa süre inceledikten sonra Alex’in suratına soran gözlerle bakıyordu. Çünkü uyuşturucudan anlamadığı için onun ne olduğuna da karar verememişti. Fakat tekrardan Blanc’a umutsuz bir şekilde bakarken kızın tavırlarının hiç de normal olduğu söylenemezdi doğrusu. Alex mahcup olduğu için hala bir şey söylememişti ama Blessing sormakta kararlıydı. Onun ne olduğunu zorla da olsa öğrenecekti. ‘’ Söyle çabuk Alex! Bu elimde tuttuğum kutunun ağrı kesici kutusu olduğunu söyle. ‘’ diyerek adamın suratına mutsuz bir şekilde bakıyordu ama yine bir şey işitmemişti Blessing. Alex hiçbir şey söyleyememişti. Yüzünden okunacak ifade sadece mahcup olduğunu gösteriyordu o kadar. Blessing daha fazla dayanamayıp Alex’in gözlerinin içine bakarak hiç yapmadığı şeyi yaptı. ‘’ Lütfen söyle Alex. ‘’ diyerek yalvarmıştı. Blessing hiç bu kadar utanmamıştı bir kişinin karşısında hatta bu kişi de sevdiği kişiydi ve aklından bile geçirmediği şeyi yapmıştı şimdi. Biraz utansa da aldırmadı Blessing. Kısa süre sonra Alex olanları anlatmaya başladı ve Blessing her sözünde sinirleniyordu. Evet, Blessing’in de tahmin ettiği gibi Blanc’a verdiği şey uyuşturucuydu ve Allah’tan bu bağımlılık yapmayan bir şeydi. Tabii ki onu affedecek değildi. Şimdi ona kızmasının iki nedeni olmuştu ve ikinci neden daha ağır basıyordu. Ama bağımlılık yapmadığı için biraz da sevinmişti. ‘’ Dua et ki bağımlılık yapmıyor yoksa ben şimdi sana yapacağımı bilirdim Alex. Bu ikinci oldu. ‘’ dedi. Aslında tabii ki hiçbir şey yapamazdı ama şimdilik sinirini sadece böyle bastırabiliyordu. Alex de bir şey anlamamış gibi Blessing’in yüzüne bakıyordu ama gayet iyi anlamıştı. Blessing kardeşinin yanına giderken onun bir şeyler mırıldandığını anlamıştı. Her halde neler olduğunu soruyordu kardeşine. Ama bunu söylemeyi düşünmüyordu Blessing. Bu durumda iyi olmazdı ama aslında Blanc kendini iyi hissediyor olsa gerek etrafa hala gülücükler saçıyordu ve bu durum Blessing’in gülümsemesine yol açmıştı. Blanc’ın baş ağrısının geçtiğini umuyordu ve onu üzmemek için hiçbir şey söylemeyecekti. Kızın yanına gittiğinde Blanc’ın yüzünde hiç de merak eden bir ifade olmadığını gördüğü zaman bir yandan da sevinmişti. Olayları geçiştirdiğini anlamazdı hiç değilse. ‘’ Yok, bir şey tatlım… Sadece Alex’in verdiği ağrı kesicinin yan etkisi olmalı. Endişelenecek bir şey yok yani. Sen iyisin ya tatlım? ‘’ dedi kızın koluna girerken. Yanağına her şey yolunda olduğuna inanması için bir öpücük kondurdu ve sertçe tekrardan Alex’e baktı. Bunu Blanc’ın görmediği bir zamanda yapmıştı. Blanc’ın olumlu cevabını duyunca daha da sevinmişti Blessing ve artık bir şeyler yapmak istiyordu ama ne? Blanc’ın olumsuz bir şey anlamasını istemiyordu. Bankta Blanc’ın koluna sarılmış bir şekilde oturuyordu Blessing. Yanında da Alex oturuyordu. Sabaha kadar böyle oturamayacağı için Alex’e sessizce mırıldandı. Blac’ın duymasını istemiyordu. ‘’ Bu pisliği başımıza sen sardın ve sen temizleyeceksin Alex. Ne yap et bizi buradan kurtar. ‘’

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimeCuma Ağus. 06, 2010 11:04 am

Tesirini çabuk gösteriyor, aslında bu iyi bir şey. Tabi durum bende olsaydı iyi olurdu yanlışlıkla hapları ağrı kesici diye verdiğim kızda değil. Benim durumu kavramam bir gülümseme kadar mesafede gerçekleşiyor, zaten insanın yüzüne yayılan o garip gülümseme her zaman bunların tarifçisi olmuştur. En azından baş ağrısı geçmiş olmalı, diye düşünürken gözlerim hala Blanc’ta. Bana bakıp kıkırdıyor. Tanrım, bu alkolden de felaket bir şey yakında devasa tavşanlar görüp peşlerine takılabilir, tamamen dünyadan kopmuş dialoglar savurabilir. Benim için hava hoş, her zaman kendim hariç diğerlerinin nasıl göründüğünü merak etmişimdir ama Bless gözlerimi oyup elime vermek gibi bir şeyi arzuluyor olsa gerek. Yüzümde nasıl bir ifade olduğunu anca mimiklerimden anlarım, sanırım Blanc’ten daha ayık bir yamuk gülümseme, mahçup bir edayla bakıyorum beni kolumdan çeken Bless’e. Pardon ama başka ne yapsaydım, şeytani bir kahkaha fırlatıp yegâne amacımın bu olduğunu mu söyleseydim? Gerçi kafam güzel bunu da yapabilirdim ama durum ciddi. Ayrıca her ne kadar onlar bana ağrı kesici için gelmiş olsalar da gecelerinin içine ettiğim için doğal olarak bir mahcubiyetim var. Bir zahmet! Bless kutuyu istiyor da versem ne olacak hayatında hiç bu tip bir şey gördü mü ki? Zaten sakız kutusuna değil doğal olarak ilaç kutusuna benziyor, onun gibi silindir ve plastik olmasına karşın tek farkı yeşil olması. Aslında bu kutu da bir ilaç kutusu, sadece normal ağrı kesicinin turuncu kutusuyla karıştırmamı engelliyor. Tabi gece taze ve genç olsa da ben sersemledim, o yüzden karıştırmamı engellemedi. Gözlerim Blanc’e takıldı, iyice dozutacak gibi bir hali vardı. Daha kötü olacağına adım gibi eminim çünkü en son evde tek başıma marihuana içtiğimde odamın duvarlarına pastel boyaları atmış, kırık şişe parçaları üzerinde gezinmiştim. Acısı sabah çıkmıştı, o an en ufak bir acı hissi bile yoktu. Sonunda plastik ilaç şişesini Bless’in eline tutuşturdum. Yine mahçup ifademle gülümsedim, pardon yanlışlıkla kız kardeşini uyuşturdum demek garip geliyordu. Bless’in bana sorduğu şey çok saçma, elbette öyle ama bunu nasıl itiraf edebilirim ki? Yani bunu bulundurmak bile suç, hadi onu geçtim bu beni tam anlamıyla uyuşturucu bağımlısı gibi gösterir ki tam olarak öyle sayılmam, sadece sinirim tavan yaptığında bir nevi ‘rahatlama’ şeylerimden biri. Bless bana adeta yalvarırken ağzım açık kalıyor ve gevşeyen dilimden kayan sözcüklere mani olamıyorum. “Hayır, değil. Ama açıklayabilirim. Şey pekâlâ Blanc’e ağrı kesici diye uyuşturucu vermiş olabilirim ama bağımlılık yapan türden bir şey değil. Yani marihuana yeşil tohumlarından yapılan özel bir şey, marihuana bağımlılık yapmadığından sorun olacağını sanmıyorum, bende olmuyor en azından.” Bless ikiyle ilgili bir şey dediğinde anlamamış gibi baktım ona. Neyden bahsettiğini cidden anlamamıştım ama anlaşılan o anladığımı düşünüyordu. Neyse, kulak arkası ettim geçici bir süreliğine, ben de fazla ayık sayılmazdım ve düşünmek cidden baş ağrıtıcı bir iş. Bless Blanc’e doğru giderken ben de peşine takıldım. Geçerli bir bahane söyledikten keskin bir sesle bana hitap etti. Düşünmenin baş ağrıtıcı olduğunu söylemiştim ama şimdi bütün sorumluluk bana kalmıştı. Bir daha yoldan geçen arkadaşa ağrı kesici verirsem ne olayım. “Hımmm.” Uzun bir düşünme süresine gerek yoktu. “Yakında bir yerde resim malzemelerimi satın aldığım bir yer var, bir geceliğine orayı kullanabiliriz. Sokakta böyle görülemez, eve gidene kadar ne yapacağı belli değil. Sabaha karşı, şanslıysak etkileri geçer. Yani umarım, bünyeye bağlı tabi.” Çenemi sıvazlayıp öncülük etmek için gelmelerini işaret ettim. Dükkân iki blok ötedeydi sadece. Gitmeden önce Bless’e eğildim. “Ona mani ol, eğer bir polise denk gelirsek başımız ciddi ciddi belaya girer, bu meret yasaklanmış ziynet alanına giriyor. Bana öyle bakma Bless, sadece dediğimi yap.” Öksürüp boğazımı temizledim ve Blanch’e yapmacık bir gülümseme atıp yanan turuncu sokak lambası altından geçtim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blanche Ivalyn
Constance Billard III.Sınıf
Constance Billard III.Sınıf
Blanche Ivalyn


Mesaj Sayısı : 234
Kayıt tarihi : 19/07/10

Şöhret
Puan: 30

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimeC.tesi Ağus. 07, 2010 9:43 pm

Bless’den aldığım yanıta inanmasam de üstelemek istemiyorum şu an. Sabaha kadar zıplayabilirim ama tekrar banka dönüp oturdum. Ellerimle taktığım pembe büyük oval taşları olan kolyemle oynadım. Ne zaman aldığımı hatırlamasam da gerçekten doğru bir seçim yapmış olduğum ortada. Çoğu kıyafetimle çok uyumlu takılabilecek bir kolye ve birden sevgimi kazanmaya başladı. Bless’in lafı dikkatimi dağıtmama sebep oluyor. Hey, ne pisliğinden bahsediyorsun? Bunu detaylıca öğrenmem gerekir herhalde ama yapmamak bana daha iyi geldi birden. Ne olduğu önemli değil aslında. Şu an nasıl olduğum önemli ve ben kendimi gayet iyi hissediyorum bu yüzden benim açımdan hiçbir pislik yok. Ayağa kalkarak Bless’in koluma girmesine izin verdim. Gerçi zaten desteğine ihtiyacım vardı. O yanağımdan öpüp bana güvence vermeye çalışırken bende ‘ İyiyim, evet, her neyse. ’ gibi bir şeyler mırıldandım. Sanki yüksek sesle konuşursam anı bozacakmışım gibi geldi nedense. Alex’in önerisi hoşuma gitti. Resmi çok severdim zaten. Boyalarla kendi dünyamızı yaratabiliriz. Sadece biz ne istersek olabilecek bir dünya. Bunu çok isterdim. Her şeye tek bir düşünceyle sahip olabileceğimiz bir yer olması ne kadar güzel olurdu. Kırmızı bir gökyüzü, toprağın elimizde pastalara dönüştüğü, bulutlara bile şekil verebileceğimiz bir dünya, hatta ismini bile kendimiz koyardık. Dikkatimin nasıl bu kadar çabuk dağıldığını anlayamasam da Alex’in öncülüğünde ilerlemeye devam ettim. Kolumda ki Bless’in her-şey-yolunda der gibi bir hava takınıp yanımda rol yapmasına da izin veriyorum. Alex Bless’e yaklaşıp bir şeyler söylediğini gördüğümde dikkatimi çekti tabii. Belli ki duymamamı istemişti ama duymuştum maalesef. Ama üzüldüğümü söyleyemem.

Hangi meret yasaklanmış ziynet alanına giriyor? Neler döndüğünü anlamam birkaç dakikamı aldı. Beynimi zorla çalıştırmaktan yoruldum artık. Nedense hiçbir şey anlamamak için geri tepiyor. Bir polise denk gelirsek neden başımızın belaya gireceğini en sonunda anlıyorum. Belki anlamamış gibi rol yapıp umurumda olmadan devam edebilirdim ama nedense şom ağzımı yine tutamadan yumurtluyorum. ‘ Merak etme Alex. Bana mani olmasına gerek yok eğer bir polise denk gelsek bile sen ve malların tamamen güvende olacaksınız. ’ son cümleyi Alex’i taklit ederek söyledim. ‘ Ha, bu arada söylediğini Blanche de duydu. ’ diyorum kendimce şaka yaparak. Ne tepki verdiği umurumda bile değil. Aslında Alex umurumda değil. Ben sadece bu geceyi atlatıp neler olacağına bakmak istiyorum o kadar.


Alex’in söz ettiği yere geldiğimizde yol boyunca neredeyse hiç konuşmadığımızı fark ettim. Neden herkes bu kadar gergin yahu? Biraz daha rahat olamazlar sanki. Gerçi Alex’in öyle bir derdi de yok ya neyse. İçeride bir sürü boya, kağıt ve resim var. Aslında çok dağınık olmasa bile gözüme çok dağınık gibi göründü. Biraz toparlansa fena olmazdı herhalde. Bir sürü yerde büyüklü küçüklü fırçalar, kutu kutu ve renk renk boyalar, her boyuttan kağıtlar vardı. Daha düzenli olabilirlerdi. Örneğin boyalar bir tarafta renk ve büyüklüğüne göre, kağıtlar bir tarafta büyüklüğüne göre, fırçalarda bir tarafta olabilirdi. Şu an her şey karmakarışık görünüyordu ama pekte umursamadım. Belki biraz daha dağıtırsak sorun olmaz ha? Bless ve Alex’in dalgınlığından yararlanıp en yakınımdaki boya kutusunun kapağını açtım. Hım, mavi boya ha? İşimizi görür herhalde. Mavi erkek rengidir değil mi? Bence öyle ve Alex’e çok yakışacak. Zaten küçük bir kutu boya oluğu için tamamını dökmekte bir sakınca görmeden Alex’e fırlatıyorum. Tam isabet!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blessing Ivalyn
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Blessing Ivalyn


Mesaj Sayısı : 499
Kayıt tarihi : 19/07/10
Lakap : Bless

Şöhret
Puan: 42

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimeC.tesi Ağus. 07, 2010 11:22 pm

    Blessing Alex'den cevap beklerken bir yandan da kardeşi ile ilgileniyordu. Ona yalan söylemişti. Fakat bu beyaz bir yalandı. Blanc'ın önemseyeceğini sanmıyordu. Hem de bu durumda. Kıza iyice sokularak Alex'in bir çare bulmasını dinlemeye başladı. Alex resimle çok uğraştığı için resim atölyesi iyi bir fikirdi. Ona biraz da olsa öfkesi geçiyor gibiydi. Çünkü bulduğu fikirler sarhoş kafayla da olsa iyi fikirlerdi. Alex gitmeleri gerektiğini söylediğinde Blessing kendisi kalkarken kardeşinin de koluna iyice yapışarak onu ayağa kaldırdı. Kalktıktan bir saniye sonra Alex, Blessing'in kulağına Blanc'ın duymayacağı bir şekilde bir şeyler ima etmeye çalıştı. Ama Blessing ona bir süre cevap vermeden sadece kaşlarını çatarak sertçe baktı. Alex kesinlikle sadece kendini düşünen bir kişilikti. Şuan da bile Blessing'e kardeşine mani olmasını ve polisler onları görürse başlarının ciddi belaya gireceğini söylüyordu. Blessing'in şu durum da kardeşinin sağlığından başka hiçbir şey umurunda değildi. Bir süre yürüdükten sonra ona karşılık verecekti ki Blanc olmadık yerde araya girdi. Demek ki son söylediği şeyi duymuştu ve o da Blessing gibi sinirlenmişti. Blanc o sözü söyledikten sonra umursamazca ilerlemeye başladı. Blessing de buna çok sevinmişti tabii ki. Alex’e Blessing yerine o laf sokmuştu ve Blessing de kendini tutamayarak kıkırdamaya başladı. Bu durum Alex’in sinirlerini bozmuş gibiydi. Ama İki kardeşin umurunda bile değildi. İkisi de sadece bu günün geçmesini diliyorlardı.

    Alex’in söz ettiği resim atölyesine geldiklerinde yol boyunca tek bir kişinin bile ağzından bir tek söz çıkmamıştı. Zaten Blessing ve Alex oldukça gergindi. Birbirlerine olabilir miydi? Blessing ona kızgındı ama Alex’in kızmaya kesinlikle hakkı yoktu. Pisliği onların başına Alex sarmıştı ve düzeltmeye hakkı vardı. İçeriye girdiklerinde içeride sadece tablolar ve resim yapmak için gerekli olan her şey vardı. Ama içerisi oldukça dağınık ve düzensizdi. Blessing, Blanc’a göz attığında etrafı incelediğini fark etti. Blanc da kesinlikle dağınıklıktan ve düzensizlikten şikâyetçiydi. Bu verdiği tepkilerden kaynaklanıyordu. Kıza istemsizce gülümsedi Blessing ve yanından ayrılarak boya kutularına ilerlemesini izledi. Her halde bir şeyler planlıyordu ve bu planladı şeyi de ilk olarak Alex de denemek istiyordu. Aslında çok iyi fikirdi. Alex birkaç adım ötede resimlerle uğraşırken aniden tüm vücudunu saran boyayla afalladı. Tam isabet! Hem de erkeklere hitap eden mavi boyayla. Blessing, Alex’in o halini görünce Blanc’a bakarak kahkahayı patlattı. Blanc da gülmekten yarılıyordu. Alex’in suratı dair her yeri mavi boya olmuştu. Alex tam da masmavi gökyüzüne benziyordu. Blessing tekrardan gülerek Alex’e baktığında boya kutusunu eline aldığını ve Balnc’a fırlatmak üzere olduğunu görünce vakit kaybetmeden hemen etrafında boya kutusu oramaya başladı Blessing ve buldu da. Rengi de pembeydi. Bu ise kız rengiydi ve bu renk Alex’e çok yakışacaktı. Buna emindi. Blessing, Alex’e ‘’ Hey! Alex! ‘’ diye bağırdığında kendisine doğru baktığını görünce hemen boya kutusunu üzerine boşalttı. Alex’in her tarafı şimdi tam anlamışla boya olmuştu. Hem de mavi pembe. Blessing onu öyle görünce tekrardan kahkaha attı ve dalga geçmeden edemedi. ‘’ Alex pembenin sana yakıştığını hiç söylememiştin. ‘’ diyerek kahkahayı patlattı. Blanc da kesinlikle katılıyordu buna.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 4:22 pm

Sinirim nasıl tepemde anlatamam. Sanki hepsi benim suçum. Lanet olsun, adeta gecemi rezil etmek için sokakta bekliyor gibiydiler. Az önceki kızı yollamakla hiç iyi yapmadığımı biliyorum, şimdi onunla loş bir odada kıyafetlerden kurtuluyor olabilirdik. Adını gene hatırlamıyorum ama şimdi ona dönecek halim yok. Bless, şu öpücüğüme karşılık verip sonra eve gelmeyi reddeden ‘canım’ arkadaşım ve onun eve gelmesine mani olan uyuşuk kız kardeşi ile ilgilenmem gerek ve söylemeliyim, çocuk bakıcılığından farksız. Sanki işim gücüm yokmuş gibi nöbetçilik yapıyorum, neden? Onların başına açtığım şeyden ötürü ileride pişmanlık hissetmeyeyim diye. Şimdi hapı Bless’e verip kendi ağzıma da bir tane atarsam sabaha evlere şenlik oluruz. Blach duyduğunu belirten bir şeyler geveliyor ama onu anlamak zor. Sanırım mallar ve güvende olmakla ilgili bir şey diyordu. Umursamadım, sinirim bozulduğunda ve canım sıkıldığında hep yaptığım gibi sigaramı yaktım. Gerçi beni dinginleştirmeye benzer bir halta yaradığı da yok ama. Yol boyunca tek kelime etmemiştim ve Bless’in de konuşmadığına memnundum. Tek bir ters cümlesi üzerine onları kendi kahpe kaderlerine bırakacak kadar zalim hissediyordum. Yardım ediyorsam tek sebebi hala ayık ve endişeli bir parçam olduğundan, yoksa Bless’in o kafede olanlardan sonra tüm olanları unutmuş gibi davranması ve bu belayı başıma salması sinirimi bozuyor. Gerçi beni kale alsa ne olacak ki, muhtemelen Bless ile yatıp onu diğer kızlardan farksız görmeye başlayacağım. Herhangi bir duygusal çekimim yok çünkü ona karşı, sadece bir miktar arzu besliyorum. Çirkin değil sonuçta. Bu arkadaşlık ilişkimizi tamamen yerle bir edecek bir şey olurdu sanırım. Yine de dudaklarının etkisini düşündükçe ziyan edebilirmişim gibi geliyor arkadaşlığı, öleceğini bile bile karaduluna giden örümcek gibi tek anlık mutluluk için. Evet, büyük olasılıkla kafede olanı bana hatırlatsa ve o günkü teklifimi kabul edecek bir hareket yapsa üzerinde hiç düşünmem bile. Her şey bittiğinde canavar olduğumu anlar, ilgisizliğimin çirkin yüzünü gördüğünde. Bana canavar bile der ki bu bazen hoşuma gidiyor. Onun söylemesi gider mi bilmem ama egomu okşayan şeyler bu hakaretler.

Bir müddet yürümenin ardından mekâna gelmiştik. Sokak dar ve tekinsiz görünüyordu. Şimdi anahtarı almam gerekiyordu, o yüzden Blanc’ı Bless’e bırakıp ihtiyar Mortimer’dan anahtarları alıp geldim. Acayip sarhoş olduğumu o da görebiliyordu, ayakta durmak için duvara yaslanıyordum. Zorla kapıyı açıp içeri girdiğimde Mortimer gitmişti. İçerideki resimleri kenara alırken gelen boya ile beraber sinirlerim tepeme çıkmıştı. Saçlarımdan akan mavi boya takımımı lekeliyordu. Uğurlu ceketimi giymediğim için minnettardım ama sarhoş kafa bu işe bulaştığıma lanet ettim. Üstüne Bless de aynı şeyi yapınca gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Blanc’i anlıyordum ama Bless? İkisini de dışarı atıp dükkanı kapamayı ve basıp gitmeyi düşündüm. Boya kokusu ciğerlerimi yakıyordu. “Yeter artık.” Hırladım resmen. İki hızlı adımda Bless’in elindeki kutuyu kaptım ve yere fırlattım, sinirden kaba kuvvet kullanmaktan bile çekinmeyecektim. Sanat malzemesi olarak kullanılan kalın tellerden birini kapıp Blanc’in üzerine yürüdüm. Gözlerimde katil bakışları vardı. Gerilemesini sağladıktan sonra omzundan bütün gücümle onu bastırıp arkasındaki masaya yapıştırdım ve seri bir şekilde teli bedeni ve masa etrafına sarıp sağlamlaştırdıktan sonra masada gözüme çarpan silikon tabancasıyla bir nevi kaynak yaptım. Öfkeden burnumdan soluyordum resmen. Bless’e dönüp karşısında durduğumda onu boğazlamaktan son anda döndüm. “Beni dinle Bless, adam gibi durmazsanız yemin ediyorum elimdeki silikon tabancasıyla saç diplerini öyle bir duvara yapıştırırım ki kafa derini oradan kazımak zorunda kalırlar.” Yüzümdeki ve kıyafetimdeki boyalar ciddiyetsiz dursa da sesimde en ufak bir tereddüt izi yoktu. Devam ettim. “Bu çocuk oyunu değil ve ben bu halde sizinle uğraşmak zorunda değilim! Canımı sıkma yoksa daha önce görmediğin bir yanımı görmek zorunda kalırsın. Hoşlanacağını sanmıyorum. O yüzden çeneni kapa ve ortalığı dağıtmamaya bak.” Yüzüne delici bakışlarımı attıktan sonra duvar kenarına oturup sırtımı yasladım ve gözlerimi kapatıp sadece sabah olmasını istedim. Baş dönmem bitsin, şu iğrenç negatif duygu yoğunluğundan kurtulayım. Ne kadar iyi olurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blanche Ivalyn
Constance Billard III.Sınıf
Constance Billard III.Sınıf
Blanche Ivalyn


Mesaj Sayısı : 234
Kayıt tarihi : 19/07/10

Şöhret
Puan: 30

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePaz Ağus. 08, 2010 10:34 pm

Bu yaptığımdan sonra Alex yakınında bir boya kutusu alıp bana fırlatmak üzereydi ki baştan aşağı pembe boya olmuştu. İşte kahramanım Bless! Beni Kötü Adam Alex’den kurtaran kahramanımdı o benim. Buna keyifle gülerken Alex’in sözü gülümsememi yüzümde soldurdu. Bless’e doğru yürümeye başlamıştı. İstemsizce bende Alex’e doğru yavaşça yaklaştım. Ama Alex Bless’e bir şey yapmamıştı sadece elindeki boya kutusunu yere çarpmıştı. İçimden derin bir nefes aldım. Eğer bir şey yapacak olursa neler olur tahmin bile edemiyorum. Elimden bir şey gelir mi onu da bilmiyorum zaten. Ani bir hareketle kaptığı telleri daha önce fark etseydim daha da geri kaçabilirdim ama ancak yüzündeki deli bakışı gördükten sonra ellerine dikkat edebildim. Ne olduğunu anlamadan geriye doğru iki adım attım. Neler oluyor yahu? Bir şakaya da bu kadar kızılmaz ki ama! Böyle olacağını bilseydim hiç yapar mıydım? Lanet olasıca bu fikir benden çıktığı içinde çok pişmandım zaten. Omuzlarımdan tuttuğu gibi masaya yapıştırdı beni. Kalbim deli gibi çarparken Ne yapıyorsun sen demeyi bile başaramıyorum.

Teli beni masaya sabitlemek için kullanması güzel bir şey aslında. Gözlerinde ki çılgınca parıltıdan sonra o telle beni boğabileceğini bile düşünmedim değil. Şimdi şu halde olduğum için neredeyse minnettar sayılırım. Tanrım, bir daha Alex’den ilaç almak mı? Tövbe! Silikon tabancasıyla iyice sabitleyince içimden gülmek geliyor. Sabitlemene ne gerek var yahu, sanki bundan kurtulabilecek kadar gücüm kaldı da. Maşallah hepsini emdin sağ olasın. Alex’in Bless’e savurduğu tehditler canımı sıskada buradan ne yapabilirim ki? Bir şey desem daha da beter olacak ki bunu hiç istemem. Susup gözlerimi duvardaki saate veriyorum. Her saniye canım biraz daha sıkıldı ama yapacak hiçbir şeyim yok. Sanki gözlerimi oradan ayırırsam çok kötü şeyler olacakmış gibi bakıyorum saate. Çok az aralıklarla göz kırparken kimsenin hiçbir şey demediğini fark ettim. Gerçi kim şu an bir şey der ki?

Tamı tamına bir saattir gözlerimi saatten ayırmadan durduğum için gözlerim acımaya başladı. Arada birkaç yaş gözümden süzülürken Bless daha fazla dayanamayıp sessizliği bozuyor. O da fark etti herhalde gözlerimi saten ayırmadığımı. İyi olup olmadığını sorarken sesinde ki merak olmasa cevap vermeyebilirdim herhalde. Gözlerimi saatten ayırmadan cevaplıyorum onu. ‘ E-evet. ’ sen nasılsın gibi aptal bir soru sormama gerek yok. Nasıl olduğunu az çok tahmin edebiliyorum çünkü. Şimdi daha iyiyim. Uyuşturucunun etkisi biraz biraz dağılmaya başlayınca alex’e çeviriyorum gözlerimi. Duvara sırtını vermiş oturur halde bulunca nedense üzülüyorum. Her şey için üzülüyorum. Biraz daha sakinleştiğini var sayarak bir adım atıyorum. Sesim uykudan yeni uyanmış gibi çıkmasına şaşırsam da belki işime yarar. ‘ Alex? Alex, artık beni bırakabilirsin. Özür dilerim, o boyayı kullanırken ne yaptığımın farkında bile değildim. Birden oldu. ’ diyorum. Tamamen doğru olduğunu bilmek içime su serpiyor. Gerçekten ne yaptığımın farkında bile değildim. Her şey o kadar ani oldu ki birden o boyaları kullanmak istedim ve sonucu bu işte. Hiç düşünmeden yaptım. Şimdi daha iyiyim ama, birden yine çılgınlık yapacağımı sanmıyorum. En azından doğru dürüst düşünebiliyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blessing Ivalyn
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Blessing Ivalyn


Mesaj Sayısı : 499
Kayıt tarihi : 19/07/10
Lakap : Bless

Şöhret
Puan: 42

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePtsi Ağus. 09, 2010 3:50 pm

    İki kardeş hala Alex'in haline keyifle gülerken Alex'in bağırmasıyla yüzlerindeki gülümseme anında solmuştu. Genç adam Blessing'in üzerine doğru yürürken Blessing geri adım atmaya fırsat kalmadan anında elinde tuttuğu kutusunun Alex tarafından yere fırlatılmasını izledi. Alex tam anlamıyla sinir küpüne dönmüştü. Hey neler oluyordu! Sadece bir şaka yapmışlardı. Böyle olacağını bilseler hiç yaparlar mıydı sanki! Alex'in böyle tepki vermesi gerçekten çok saçma ve abartılıydı. Blessing sadece şaşırmış bir şekilde onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Şimdi eline küçük iki tane tel alarak Blanc’ın yanına gittiğini görünce aklından neler geçtiğini anlamak zor değildi. Alex’in Blanc’ın üzerine doğru yürüdüğünde onu hızlı bir şekilde masaya yatırdı ve elindeki tellerle masaya sabitlenmesini sağladı. Neler yapıyordu bu deli adam! Blesssing bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu. Onu iyice sabitledikten sonra Alex, Blessing tekrardan yanına gelerek kulağına bağırarak ona tehditler savurmaya başladı. Tabii ki onun tehditlerinden korkuyordu ama şuan içkiliydi ve ne yaptığını bilmiyordu. Delice bir şey yapabilirdi ve sonra kendine geldiğinde hiçbir şey hatırlamayabilirdi. O zaman da olan onlara olurdu. Bu çok sık yaptığı şeydi zaten. O yüzden onu daha da kızdırmak istemediği için sadece onu dinlemekle yetindi. Ağzını açmak istese de Blessing de sinirli olduğu için ağzından kötü bir şey çıkacak diye korktuğu için sadece sustu ve bekledi. Blessing şuan anladığı tek şey Alex kesinlikle ve kesinlikle şakadan hiç anlamıyordu!

    Yaklaşık bir saat kadar hiç kimse konuşmadı. O arada da Blessing kafasında Alex hakkında ki düşüncelerini iyice tartıyordu. Onun kim olduğunu aslında daha önce hiç görmemişti. Görmüştü ya da görmemezlikten gelmişti. Bu kesindi. Blessing ona âşık olduğunu düşünüyordu ama bu saatten sonra ondan nefret bile edebilirdi. Bu delice yaptıklarından sonra… Blessing onun hiç bu kadar acımasız olduğunu bilmiyordu. Bugünden sonra andan soğuyabilirdi. Zaten Alex, Blessing’e yüz verse bile diğer kızlara yaptığı gibi Blessing’e de aynısını yapacaktı ve asla öyle şey olmasını istemiyordu. En iyisi yol yakından dönmekti. Blessing düşüncelerinden sıyrıldıktan sonra Blanc’a baktı. Kız kardeşinin öylece saate baktığını görünce bir şey olduğunu sanarak dudaklarını belirsizce araladı. Artık konuşmanın zamanı gelmişti. ‘’ İyi misin Blanc? ‘’ diye sorarken endişeliydi. Çünkü Blanc çok tuhaf görünüyordu. Kısa süre sonra tedirgince iyi olduğunu söylemişti ama Blessing hiçte inanmışa benzemiyordu. Zaten bu durumda nasıl iyi olabilirdi ki. Üstelemesi çok saçma olurdu. Blessing kız kardeşine bakarken onun gözlerinin başka bir yöne baktığını gördüğünde kendisi de onun baktığı yöne doğru çevirdi gözlerini. Alex’e. Genç adam sırtını duvara dayamış bir şekilde oturuyordu. Bu durum Blessing’in kendisini suçlu hissetmesine yetiyordu bile. Birkaç dakika sonra Blanc kendini toparlayıp Alex’e soru sormuştu. Blessing de onu izlerken vereceği yanıtı sabırsızlıkla bekliyordu. Kardeşini çözmeyi umuyordu. İşler yoluna girince ilk işi ondan özür dilemek olabilir miydi?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Pardon?! Empty
MesajKonu: Geri: Pardon?!   Pardon?! Icon_minitimePtsi Ağus. 09, 2010 10:13 pm

Sırtımı dayamış sadece zamanın geçmesini beklerken o ani öfke patlamam da yavaşça duruluyor. Aslında bunun tek sebebi kurumuş boyanın takımımdan nasıl çıkacağını düşünmem değil. Zaten resim çizmek için kıyafet seçmediğimden çoğu takım önceden inatçı lekelere maruz kalıp hayata dönmüştü. Sadece kendime bile bakamadığım zamanlarda onlara bakmak işi çok güç. Üzerine çocukça tavırları beni çileden çıkarıyor. Şimdi ertesi gün Mortimer’a neden iki kutu boyasının olmadığını açıklamam gerekecek. Adamın tüm iyi niyetini süistimal ettik resmen. Sadece sabah olsun, baş ağrısı uzaktan gelen çığlık sesi gibi daha az rahatsız etsin beni. Şu şeytani düşünceler aklımdan çıkıp gitsin, huzura eremeyeceğimi biliyorum ama sadece biraz daha rahatlayayım. Lütfen…
Göz kapaklarım aralanırken bedenim kaskatı kesilmiş gibiydi. Boynum tutulmuş ve sırtımda geçen kavgadan kalma ezikler sızlıyordu. Güneşin doğduğunu gözlerini sulandıran ışıktan anladı. Ardından Blanc’in sesini duydu.
‘ Alex? Alex, artık beni bırakabilirsin. Özür dilerim, o boyayı kullanırken ne yaptığımın farkında bile değildim. Birden oldu.’ Ona bunu yapmak zorunda olduğu için vicdan azabı çekiyordu ama serbest kalması küçük bir şakayı bile abartmasına sebep olabilirdi. Boyayı içmeye kalkmasından korkmuştum. Pastel boya yemeye çalıştığım zamandan kalan izler hala taze olduğundan mantıksız gelmiyordu. Bless’in endişeli sesi de ayrı bir vicdan azabı sebebi. Ama pişman değilim, daha delice bir şey yapmasını önlediğim için rahatım aslında. Sadece bütün gece o hiperaktif haliyle bir yere sıkışıp kalmasının zor olduğuna eminim. Ben duramazdım en azından. Bless’in gözlerini üzerimde hissettiğimde ben de daha sakinim. En azından bir akşamdan kalma duygusuna rağmen dün akşamki gibi dünyam yerle bir olacak kadar çok dönmüyor. Üstelik daha sakinim. Ona söylediklerim yüzünden mutsuzum ama o an ne yapacağımı bilemediğimi anlamsı gerek. Kendime olsa umursamaz, eğlenceme devam ederdim ama bir başkasının sorumluluğu benim için çok ağır. Ve bir başkasına benim ilgisizliğim yüzünden zarar gelmesi daha beter. Bunu son zamanlarda o kadar yaşadım ki yeni bir tanesine dayanabilir miyim bilmiyorum. Duvara dayanıp doğrulduktan sonra Bless’in yanına gittim ve silikon ile bütünlediğim teli güçlükle ayırıp onu serbest bıraktım. Açıklaması zor olacak ama denemem gerek. Yüzümdeki kurumuş boyaları kil maskesi gibi çıkardıktan sonra Blanch’e baktım. Sanırım sıra nutuk atmaya gelmişti. “Bana seni oraya sabitlediğim için kızgın olmalısın. Anlıyorum.” Gözlerimi Bless’e çevirdiğimde kızgın olanın o olması daha muhtemel geldi. “Ama onu masaya sabitlemesem neler yapabileceğini biliyor muydun?” Cebimden hapı çıkardım vurgulamak istercesine ve gözünün önünde salladım. “Bu boktan şeyi ilk defa kullanmıyorum. Hatta onu tanımama yetecek kadar uzun süredir beraberim. Ve en son kullandığımda cennet ışığı sandığım için kamyonun önüne atlamıştım. Benim için orada beni bir yerlere bağlayacak kimse yoktu, olması çok daha iyi olurdu. Yoldan geçen adam rastgele halimi görmese üzerimde tır tekerleklerinin izi olacaktı.” Kutuyu cebime geri koyup göz temasından kaçınarak devam ettim. “Bir ara da kendimi askeri alanın dikenli tellerine atmıştım. Neden yaptığımı hiç bilmiyorum. Birkaç çizik izi olacaktı. Demek istediğim… Açıkçası senin için korktum Blanc. İnsan mantıklı düşünemediğinde çok saçma şeyler yapabiliyor, gerçekten.” Yeniden onlara bakabilme fırsatı edindiğimde ellerimi cebime soktum. “Yani özür dilerim. Ama yapmam gerekeni yaptım. Bir şey değil.” Sesimdeki içtenliği duyabiliyorlar mıydı acaba?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Pardon?!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: New York City :: Brooklyn-
Buraya geçin: