Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Blaise Hastanede

Aşağa gitmek 
+2
Evie C. Zamora
Blaise Morrell
6 posters
YazarMesaj
Blaise Morrell
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Blaise Morrell


Mesaj Sayısı : 298
Kayıt tarihi : 18/07/10

Şöhret
Puan: 11

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimeÇarş. Tem. 28, 2010 10:45 pm

RP IN


En son Blaise Morrell tarafından Paz Ağus. 01, 2010 12:39 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evie C. Zamora
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Evie C. Zamora


Mesaj Sayısı : 358
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : E

Şöhret
Puan: 39

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimeÇarş. Tem. 28, 2010 11:08 pm

"Tanrım!" diye bağırdı Evie, odasında küçük bilgisayarında twitter'ı gezinirken. Adeta şok olmuştu, gözleri ekrana sabitlenmişti ve kocaman açılmışlardı. Ağzı da şaşkınlığın etkisiyle aralanmıştı. "Tanrım!" Bir kez daha yüksek sesle Tanrı'nın adını andı. Hizmetlileri Sophie'nin odasına yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordu ama sadece duyuyordu, dinlemiyordu. Sanki tüm duyuları kapanmıştı, zihni durmuştu ve sadece aklından tek bir şey geçiyordu; Blaise.
Sophie kapıyı tıklattığında, Evie'nin herhangi bir ses çıkaracak gücü yoktu. Bir şey söylemedi, söyleyemedi. Bunun üzerine Sophie kapıyı izinsiz açarak, normalde bir hizmetlinin asla yapmaması gereken bir şey yaptı. İçeri girdiğinde, sandalyesindeki Evie'yi gördü. Heykel gibi donmuş bir şekilde bilgisayarına bakıyordu ve gözleri dolmuştu. Sophie ona doğru yürümeye başladı. "İyi misiniz Miss Zamora?" Evie'den yanıt gelmedi, boğazında bir yumruk vardı, tıpkı kalbindeki gibi. Konuşamıyordu. "Miss Zamora?" Sophie bir kez daha Evie'nin arkasından şansını denedi. Ardından dayanamayıp Evie'nin omzuna dokundu. "Miss Zamora, iyi olduğunuzu sanmıyorum, dinlenmek ister misiniz?"
Evie birden hayata dönmüş gibi, gözlerini kırptı, ağzını kapattı ve titreyen elleriyle sandalyesinden kalkarak Sophie'ye döndü. "Hiçbir şey istemiyorum Sophie!" diye bağırdı, hizmetli ürkerek geriye doğru sendeledi. Evie Blaise'e bir şey olması ihtimalini kırk yıl düşünse aklına getiremezdi herhalde. Blaise kusursuz bir bebek gibiydi, ona zarar verilmesi, yaralanması ve hatta hastanelik olması imkansız gibiydi. Kesinlikle imkansızdı, o hep mükemmel kalacakmış gibiydi. Ama hayır, öyle olmamıştı. Acilde yatıyordu, ağır bakımda. Evie'nin çocukluk aşkı, şu an ölmek üzere miydi? Ama bu imkansızdı, olamazdı. Blaise, ölemezdi işte. Tanrım, dedi bu sefer içinden ve gözlerinden yağmur gibi boşalan gözyaşlarını aldırmadan Sophie'ye bir kez daha bağırdı. "Bana giyecek bir şeyler çıkar!"
Sandalyesinden yatağına doğru zar zor adımlar atarak ilerledi Evie. Hastalıklı gibi, tamamen donmuş gibi ve üzgünlükten yıkılıyormuş gibi, yatağa oturdu. Ellerini saçlarının arasına soktu. Gözyaşlarını silmekle uğraşamazdı. Sophie elinde birkaç kıyafetle geldi. "Hazır efendim." Evie yanıtlamadı, aklında olan tek bir şey vardı işte, başka hiçbir şey yoktu. Blaise hariç.

10 dakika sonra.
"Blaise Morrell dedim size, lanet olası bir ismi bulmak bu kadar zor mu?!" Yol boyunca dinmeyen gözyaşları, danışmadaki kadına bağırırken de durmamıştı. Kadın bilgisayarda bir şeyler yapıyor ve sakin kalmaya çalışıyordu, ki bu umursuz tavrı Evie'yi daha da deli ediyor, moralini daha da bozuyordu. Hah, sanki daha üzgün olabilirmiş gibi. "Kahrolası iki dakikadır bekliyorum, sizinse yapmanız gereken tek şey isim bulmak." diye mırıldandı kendi kendine. Kadının hala bir şeylerle oyalandığını görünce dayanamadı. "Blaise Morrell'ın hangi odada olduğunu bir saniye içerisinde söylemezsen seni dava ederim!" Koridordaki tüm insanlar Evie'ye dönmüştü, ancak Evie'nin umrunda değildi. Tek istediği Blaise'i görmekti, kahroluyordu içi. Tanrım, dedi bugün üçüncü kez. Lütfen, lütfen hayatını bağışla. Kadın nihayet aptal, cılız bir sesle numarayı söyledi ve Evie hiçbir şey demeden ve dizlerinin bağı çözülmüş olsa bile, gereksiz bir çabayla koşmaya çalışarak odanın olduğu yere doğru ağlayarak ilerliyordu. "Lütfen.. Lütfen bağışla onu!" Bir yandan da son yirmi dakikadır akmaya devam eden gözyaşlarına yenilmiş bir şekilde haykırıyordu.
Odanın önüne geldiğinde, yalnız olmadığını gördü. Kendisi haricinde sevdiği ve nefret ettiği birkaç kişi daha vardı ama bu onu durdurmaya yetmeyecekti. "Blaise nerede!" Kapılı kapının önünde bekleyen Constance Billard ve St.Jude öğrencilerine yöneltmişti sorusunu. Cevap gelmeyince, sinirlenerek kapalı kapıyı açtı ve o saniye gördükleri bir kez daha donmasına, ayaklarını yere çivilemesine neden oldu.
Blaise, tüm canlılığı ve güzel gülümsemesi gitmiş solgun bir yüzle orada öylece uzanıyordu. Koluna bir sürü şey bağlanmıştı ve başında bir doktor, bir adam ve bir de hemşire dikilmişti. Evie'nin odaya girmesiyle herkes ona döndü. Evie dışarı çıkarılacağını bildiği için çabuk hareket etmeye çalıştı ve Blaise'in başucuna doğru koştu, elini tuttu. O sırada hemşire Evie'ye dışarı çıkmasına dair bir takım uyarılarda bulunuyordu ama Evie'nin umrunda değildi. "Burada kal tatlım, Blaise lütfen gitme. Lütfen benimle kal, lütfen. Tanrım lütfen!" Ağladıkça ağlıyordu, bir yandan da hemşirenin kolunu çekme çabasına karşılık vermeye çalışıyordu. "Blaise, gitme, beni seviyorsan lütfen benimle kal, lütfen.."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ilithya Juventus
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Ilithya Juventus


Mesaj Sayısı : 378
Kayıt tarihi : 20/07/10

Şöhret
Puan: 14

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimePerş. Tem. 29, 2010 10:35 am

Sabah ılık bir duşun ardından yapılacak en iyi şey bilgisayarın karşına oturup saatlerce bakınmaktı. Uzun süredir eline almadığı bilgisayarını özlemişti. Aylardır ellerinden telefon düşürmeyen gençlik belli ki bilgisayarların pabucunu dama atalı çok olmuştu. Ama Illy için öyle değildi. Telefonların küçücük ekranından kör olacakmış gibi ekrana bakmak çokta cazip gelmiyordu. GG'de olan biteni bilgisayardan takip etmek çok daha rahattı. Esneye esneye diz üstü bilgisayarını kapıp yatağının üstüne serildi. Sekmelerin her birine sırasıyla sayfaları açtı; Twitter, Facebook, GG. İlk işi her zaman olduğu gibi GG'ydi ama son zamanlarda hiçbir yerden doğru düzgün bir skandal çıkmıyordu. GG'nin muhbirleri bir yerlere kaybolmuş olmalıydılar. Hafifçe hıh sesini çıkartıp omuzlarını silkeledi ve Twitter hesabında dolanmaya başladı. Gerizekalı üvey kuzeni ve Manhattan'ın tüm gençleri bir şeyler yazıp duruyordu. Ama bir saniye. Joseph neler saçmalamıştı? Blaise hastanede miydi? 'Ah lanet olası J! Bu kadarını yapmayacaktın! Senin sorunlu şizofrenin teki olduğunu biliyordum ama Blaise'i öldürmeye teşebbüs etmek mi? Hayatının hatasıydı o***pu çocuğu' Avazı çıktığı kadar bağırınmıştı ama bilgisayarın başından kalkamıyordu. Joseph'in yazdıklarını tekrar tekrar okuyor, ekrana boş gözlerle kilitlenmiş şekilde hareket etmiyordu. Kapısının açıldığını ve içeriye annesinin girdiğini görünce gözlerini bilgisayardan ayırdı ve bilgisayarın tuş takımının üstüne düşen göz yaşını gördü. İlk kez bir erkek için ağlamıyordu ama daha önce de Blaise için defalarca ağlamıştı. Bu sefer ki farklıydı. Blaise'in çarpık gülümsemesini bir daha göremeyecek olmak ya da Illy'e dokunamayacağını, onu sevdiğini fısıldayamayacağını bilmek ölümden daha beterdi. Yataktan kalktı ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Durup ne yapacağına dair bir şeyler düşünmesi gerekiyordu ama tutamıyordu kendini. Daha yeni kavuşmuştu Blaise. Onu sevdiğini itiraf etmiş, ardından ise eski Illy kimliğinden sıyrılarak Blaise ile mutlu olabileceklerine inanmıştı. Annesi soran bakışlarla bakarken Illy yalnızca 'Blaise ölüyor anne. Hem de lanet olası Joseph yüzünden.' dedi. Söylediklerinden sonra annesi Joseph'i savunmaya geçecekti biliyordu; çünkü ona gerektiğinden fazla değer veriyordu. Konuşmasına fırsat kalmadan, laflarını ağzına tıkarak 'Bana o şizofren ruh hastasını savunma! Çekil şuradan.' dedi ve üzerindeki bornozu bir kenara fırlatıp bir elbise geçirdi. Ayakkabılarını eline aldı ve merdivenlerden aşağıya bıraktı kendini. Kapının bir kaç metre ötesinde bekleyen şöföre ise el hareketiyle gelmesini işaret etti. O sırada elindeki ayakkabıları ayağına geçirmekle uğraşıyordu. Ve tabii ki aklına gelebilecek tüm duaları okuyordu. Yıllardır yaptıklarından sonra, Tanrı'ya sırtını dönmüş birinin dualarını ne kadar kabul edeceğini bilmiyordu ama elinden başka bir şey gelmediğinin farkındaydı. Arabaya atladı ve göz yaşlarını serbest bıraktı.

Yarım saat sonra

Hayat anlamsızlaşmıştı gözünde. Hastanenin kapısına geldiklerinde niçin durakladığını bilmiyordu. Adım atmaya korkuyordu. İçeriye girdiğinde onu cansız yatarken bulmaktan, doktorların klasik soğukkanlı tavırlarını takınarak 'Elimizden geleni yaptık ama kurtaramadık. Başınız sağolsun' cümlelerini kurmasından korkuyordu. Ellerini onunkilere kenetlediğinde karşılık alamamak, bir daha onun yanında huzurla uyuyamamaktan korkuyordu. Kısacası onsuzluğun Illy'i ne hale getireceğinden korkuyordu. Tüm korkularını içine atarak adımını attı. Gözleri şişmiş, göz yaşlarından dolayı kıyafeti ıslanmıştı ama kim umursuyordu ki? Blaise orada ölmek üzereyken kıyafeti, şöhreti, rezil olmayı kim umursuyordu?! Hastanenin girişindeki danışmaya Blaise'in ismini vererek oda ismini vermesini söyledi. Kadın ise az öncede birilerinin geldiğini mırıldandıktan sonra ağzındaki baklayı çıkartıp numarayı söyledi, odanın yerini tarif etti. Koridorda ilerledikçe her şey üstüne geliyordu. Gözleri kararıyor, düşmeye yakınken duvara yaslanıp dengesini koruyordu. Zor da olsa odayı buldu. Kapısının önünde bir kaç saniye duraksadı. Hazır hissettiğinden emin değildi. Blaise'in kendisini görebilecek gücü varsa bu şekilde bitap düşmüş olarak görmesini istemiyordu. Göz yaşlarını sildi, üstünü başını düzeltti ve içeriye girdi. Odada bir hemşire ve Evie vardı. O kızdan hoşlanmıyordu. Blaise ile büyük ihtimalle yatmışlardı ama bu göz yaşlarının niçin aktığını anlayamıyordu. Sırf bedensel olarak birlikte olduğu biri için kendini hırpalıyor olması sinirine dokunuyordu. Hemşire besbelli Evie'yi çıkarmaya çalışıyor, Evie ise avazı çıktığı kadar bağırıp Blaise'e yalvarıyordu. Hemşire Illy'i fark eder etmez dışarıya çıkmasını söyledi. Illy ise donuk bir ses tonuyla 'Sevgilim bu haldeyken onu görmemi engelleyemezsiniz.' dedi. Ardından Evie'yi ittirerek Blaise'in ellerine kenetledi ellerini. Göz yaşları yine hucmediyordu. Titreyen sesiyle kendisini duyabildiğini umarak konuşmaya başladı. ' Blaise, aşkım, ben geldim. Illy. Sesimi duyduğunu biliyorum. Beni bırakıp gitmeyeceğini de. Bizim birbirimize sözümüz var B. Hatırlasana, ne sen beni bırakıp gideceksin ne ben seni. Hem benden bu kadar çabuk mu bıktın? Aşkım, hadi gözlerini arala. Benim için, kendin için, sevdiklerin için gözlerini arala. Burada kal, benimle. Biliyorsun ki hep seninle olacağım. Sakın beni, bizi terk etme sevgilim. Yapabilirsin biliyorum' Hıçkırıklarına daha fazla engel olamamıştı. Göz yaşları hızla akmaya başladı. Dizleri daha fazla yükü taşıyamadı ve yere kapaklandı. Göz yaşları daha da hızlandı. 'Blaise duy sesimi. Beni seviyorsan gitme. Sana yalvarıyorum gitme.' Söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki içinde hepsini haykırmak istiyordu. Evie'nin ağladığını da duyabiliyordu. İçinden ona küfredip defolmasını söylemek istiyordu ama buraya gelmesi bile Blaise'e değer verdiğini gösteriyordu. Hiç bir tepki vermedi. Sadece ayağa kalktı, sevgilisinin dudaklarına bir öpücük kondurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rochelli Milene Rousseau
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Rochelli Milene Rousseau


Mesaj Sayısı : 519
Kayıt tarihi : 19/07/10
Lakap : Roche. Devil's Sister diye de anılır.

Şöhret
Puan: 28

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimePerş. Tem. 29, 2010 2:53 pm

Buruşmuş çarşaflarının üstünde elinde beyaz porselen fincanındaki sıcak kahvesi, önünde bilgisayarıyla öylece oturuyordu. Az önce gördüğü şeyle o kadar şok olmuştu ki neredeyse kahvesini elinden düşürecekti. Sakin olmalıyım. Belki de yanlış gördüm. Yazıyı yeniden okumadan önce kahvesini temkinli bir şekilde yatağında hemen yanında bulunan süt rengi etajerine bıraktı ve başını yeniden bilgisayarına çevirdi. Bir kez daha okudu, bir kez daha, bir kez daha... Orada şok olmuş bir halde ne kadar hareketsiz durduğunu bilmiyordu. Sonunda olayları yavaş yavaş algılayınca 'Olivia! Çabuk bana giyecek bir şeyler getir.' diye seslendi. Normalde ona karşı bu kadar kaba davranmazdı ama Blaise şu an yoğun bakımdaydı, acele etmesi gerekliydi. Birkaç dakika sonra itaatkar kadın ona giysilerini uzattı. Getirdiği elbiseyi ve ceketi yatağına fırlatarak küçüklüğünden beri yanında olan bu kadının tombul yanağına küçük bir öpücük kondurdu. 'Kabalığım için üzgünüm Olive. Ama şu an gerçekten acelem var.' Bunu söyler söylemez kadının artık yaşlanmaya başlamış olan yüzünde sevecen bir gülüş belirdi ve odasından hızlıca çıktı. Roche ise onun gitmesiyle beraber üzerinde olan uçuk mavi saten geceliğini alelacele çıkararak şu an göremediği bir yere fırlattı. Yatağında duran çiçekli pembe elbiseyi kaptığı gibi üzerine geçirdi ve kısa topuklu ayakkabılarını giyerek odadan toz oldu. Evin çıkışına geldiğinde kahverengi deri çantanın tekini kaptı ve eline tutuşturduğu telefon ve cüzdan gibi malzemeleri içine tıktı. Asansörlere doğru yürürken 'Bu sefer çok ileri gittin Joseph.' diye mırıldandı. Onu çok tanımıyordu, belli bir ilişkileri de yoktu ama pisliğin teki olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçekti. Asansör bu sefer çalışıyordu şansına. Binadan çıkar çıkmaz koşa koşa kaldırımların kenarına gitti ve bir taksi çevirdi. Olabildiğince çabuk olmalıydı.

15 dk. sonra.

Hastaneye girer girmez koşarak danışmaya gitti ve Blaise'in kaldığı odayı sordu. Kadın kayıtları inceliyordu ve bu fazlasıyla yavaş sürüyordu. 'Tekrar söylüyorum, Blaise Morrell. Tanrı aşkına, bir numarayı söylemek bu kdar zor mu?' Anlaşılan kadına öyle bir bakmıştı ki kadın kekeleyerek numarayı söyledi. Roche ona teşekkür bile etmeden doğruca odaya doğru gittiğinde kapıda kalabalık bir insan topluluğu buldu. Herkesin yüzlerinden endişe okunuyordu. Çocuğun tekine dönerek 'O iyi mi?' diye sordu ancak karşısındakinin ne yüz ifadesi değişti ne de bir cevap verdi. Kimseden bir cevap alamayınca elleri titreyerek karşıda duran sandalyelerin birine kendini bıraktı. Blaise. Nasıl böyle bir şey olabilirdi ki? Ona sanıldığından daha fazla değer verirdi, eğer şu an şokta olmasaydı muhtemelen hüngür hüngür ağlayacaktı. o mükemmeldi, kusursuzdu, ona bir şey olamazdı. Sanki hiç yaşlanmayacak, hiç ölmeyecek, hep şu anki gibi kalacaktı. Eğlenceli, hayat dolu olacaktı hep. Düşüncelerine boğulmuşken bir süre sonra gına geldi, orada oturmaktan bıktı artık. İzin verip vermemeleri umurunda değildi, o odaya girip arkadaşının yüzünü görecekti. Ayağa fırlayıp 'Üf yeter bu kadar oturduğum. Madem kimse bir şey söylemiyor ben de gidip kendim görürüm o zaman.' diyerek odaya doğru yürüdü ve ani bir hareketle odanın kapısını açtı. Şaşkınlığı daha da artmıştı, o kadar solgun görünüyordu ki Blaise. Çok cansızdı, dokunsanız ölecek gibi görünüyordu. 'Tanrım, ne oldu sana böyle?' Ona odadan çıkmasını söyleyen hemşireye dönüp çok keskin bir bakış attı. 'Hadi beni geçtik, bu odada bulunan diğer iki kızı engelleyebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.' Haklıydı da, belki o kadar önemli değildi kendisi ama şu an biri Ilithya'ya dokunursa parçalayacak gibiydi. Yanındaki Evie'nin hali de daha iyi değildi, oradan ayrılmamaya kararlı görünüyordu anlaşılan. Şu an Blaise'e bakmaya hakkı yok gibiydi, onun için daha değerli olan kişiler orada durmalıydı. Bu yüzden arkasında bulunan duvara sırtını dayayıp sessizce sıranın kendisine gelmesini bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://lc-rpg.do-goo.net/forum
Alex Mclain
St.Jude IV.Sınıf, Admin
St.Jude IV.Sınıf, Admin
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 1215
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Lex

Şöhret
Puan: 113

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimePerş. Tem. 29, 2010 6:26 pm

“Durumu iyi. Basit bir kalp spazmı, dert etmenize gerek yok.” Alex tuttuğunu fark etmediği nefesi verirken sandalyeye kenetli ellerini gevşetti. Parmak boğumları sıkılmaktan dolayı bembeyaz kesilmişti, gevşemeyle beraber kan yeniden parmak uçlarına akıp sıcak bir his yarattı. “Şükürler olsun.” Onu sevmezdi, hayatı boyunca kendisini bir pisliğe çevirmeye çalıştığını düşünüyordu. Düşkünlükleri kendisini başlarda olmak istemediği bir adama çevirmişti ve gözlerini Alex’e çevirmişti. Kendisi için onun ön plana çıkarak menfaatlerine ulaşmaya, biraz daha ünlenmeye çalışıyordu. Evet Alex uzun zamanlar ondan nefret etmişti ama bu olduğu kişi olmasını engellemiyordu. Adam yalnızdı, yıllar önce bir canavara dönüşürken etrafında kendisine değer veren herkesi ateşlenen bir uzay mekiğinin ek parçaları gibi geride bırakmıştı. Yalnızlığın en saf halini yaşayan adamın tek dayanağı da kendisinden nefret eden Alex’ti işte. Elinde kalan yalnız buydu. İnce hatlı, solgun yüzlü hemşire elindeki dosyaya kenetlenmiş kâğıtları incelerken sanki ilgisini Alex’e vermekte zorlanıyormuş gibi gözlerini önündekilerden ayırmadan mırıldandı. “Yine de dikkatli olmasını önerin. Sağlığına dikkat etsin, sigara, içki gibi sağlığını tetikleyecek bir şey kullanmasın. Oğlunun sözünü dinleyeceğini umarım.” Alex’e bakmadığından çocuğun gözlerini devirdiğini de fark edememişti. Alex adamın sözünü dinleyeceği son kişiydi. Üstüne üstlük konu içki ve sigara olunca kimsenin sözünü dinleyecek biri değildi. “Peki.” Dedi Alex hemşirenin bakışlarını yakaladığında. Kadının çatık kaşları duruldu ve yeniden önündeki dosyaya döndü. “Artık onu ziyaret edebilirsiniz.” Uzun manikürlü tırnaklarını kapıda tıngırdatıp dosyasından başını kaldırmadan dönüp gitti. Alex o nefret ettiği hastane kokusunun üzerine sinip sinmediğini ceketini koklarken algılamaya çalıştığı sırada açık rengin hâkim olduğu tipik hastane koridorunda yürüyüp hemşirenin geldiği odanın gümüş kapı kulpunu çevirdi ve içeri girdi. Girmesiyle sis bulutuna gömülmesi bir olmuştu, içeride iki bağıran adamın sesleri çınlıyordu. “Bay Mclain, bunu burada içemezsiniz hiç hijyenik değil!” Diğer ses tanıdıktı, Alex şaşırmadı. “Bu kadar parayı hijyeniklik için değil keyfim için ödüyorum lanet olasıca! İstersen sigara içerim istersem koluma taktığınız şu s.ktimin serumunu fondiplerim sen de o k.çıma benzeyen suratını baş ucuma uzatıp bana ne yapacağımı söyleyemezsin, bütün sülaleni satın alırım senin duydun mu beni?!” Babasının tipik konuşma tarzını duyduğunda dumanlar arasından çıkıp yüzünü gösterdi. Doktor sitem edercesine bir bakış attı. “Adamı rahat bırak baba, işini yapmaya çalışıyor.” Frank susmaktansa homurdanarak giden doktorun arkasından metal leğeni fırlattı. Yeni kalp rahatsızlığı geçirdiği için doktorlar üzerine gidemiyordu ama bunu deneyeni hakaretleriyle yıldırdığından istekli de değillerdi bu konuda. "Sen..." Alex susup dumana boğulmuş babasına öfkeli bir bakış attı. Buraya gelirken aklında kurduğu cümlelerin hepsini fırlatıp attı ve babasına bakışlarıyla veda ederken tek kelime dahi etmeden odadan çıktı. Kendi adını duysa da aldırmadı, sadece o an tercih ettiği ilaç ve hastalık kokusunu temiz hava gibi ciğerlerine doldururken koridoru aşarak basit plastik oturaklardan birine attı kendini. Tam her şeyin daha sakinlediğini düşünürken Evie’nin sesi çınladı bu sefer kulaklarında. “Blaise Morrell'ın hangi odada olduğunu bir saniye içerisinde söylemezsen seni dava ederim!” Alex ellerini gözlerinin önünden çekip sesin geldiği yöne baktı. “Ha, ne?” Evie çılgına dönmüş gibiydi ve Blaise’den bahsediyordu. Blaise de mi hastanedeydi? Alex merakının tetiklediği endişesini gizlemeden olduğu yerden ayağa kalktı ve Evie’yi takip etti çekimser adımlarla. Kendisini fark ettiğini bile sanmıyordu, o kadar hayattan kopmuş bir hali vardı ki. Alex adımladıkça korkusunun arttığını fark etti. İçine işleyen bu koku gibi korku da ruhunu tırnaklıyordu. Sonunda gördüğü manzaradan hiç hoşlanmadı, odaya girdiği anda Blaise’i gördüğünde kalbine saplanan ağrı tarifsizdi. Elini ağzına götürüp küfür etti sessizce. Kendisini bile görmeden ikinci kız Blaise’in yanına çöküp ağlamaya başladı. Alex kafasındaki hiçbir soru işaretini yanıtlayamıyordu, rengi çarşaflar kadar solmuş, gözleri gördüğü şeylere inanmamış gibi her bir ayrıntıyı inceliyordu. Duvar kenarındaki Roch’u fark etmesi uzun sürmedi, gözlerini Blaise’den ayırmadan yanına gitti. Çocukluk arkadaşı berbat görünüyordu ve bundan habersiz olmak Alex’i daha da yıpratmıştı. “Neler oluyor Roch?” Başka bir zaman olsa onunla şakalaşıp dalga geçerdi ama o an bile kurumuş dudaklarından zorla sökülmüştü kelimeler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blaise Morrell
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Blaise Morrell


Mesaj Sayısı : 298
Kayıt tarihi : 18/07/10

Şöhret
Puan: 11

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimePaz Ağus. 01, 2010 12:55 pm

Soğuk, ölümün en güzel tanımı bu olsa gerek. Her geçen saniyede daha da soğuyor olmak... Hiçliğin içinde kaybolan bedenlerden biri olmak... Ve belki de artık bir hiç olmak...

Bütün planlarım altüst olmuştu. Gelecekten çok umutluydum, ancak şimdi sadece geçmiş anılarım kaldı bana. Üzgünüm, evet. Kendim için değil bütün üzüntüm. Arkamda bıraktıklarımı düşünüyorum. Onları bırakacak olmak asıl beni üzen. Hayatta bensiz kalacaklar. Bazıları için önemli olmasa da, önemli olduğum insanlar var bu dünyada. Onları yüzüstü bırakıyorum. Verdiğim sözlerin hiç birini tutamayacağıma üzülüyorum. Planladığım hayatı yaşayamayacağıma. En çokta babam ile olan sorunlarımızı halletmemiz için artık zamanımın kalmamış olmasına. Hayatım hiçbir zaman harika olmadı. Belki de kötü biriydim. Ancak yaptığım şeylerin bazılarından gurur duyuyorum. Ilithya, ah canım benim. Ona son bir kez seni seviyorum demek isterdim. Ona olan vedam bu şekilde olmamalıydı. Yine birleşmemizin ardından bu olayın yaşanması kötüydü. O harika biri. Ve mutlu olmayı hak ediyor. Benden sonra da mutlu olacağını umuyorum.

Neden diye sormaya hakkım var mı bilmiyorum. Sonuçta hayat bu, ne getireceğini bilemeyiz. Bulaştığım suçların bedelini belki de bu şekilde ödüyorum. Düşünüyorum da, aslında Alex haklıydı. Her zaman haklıdır zaten. Ancak, bu pisliklere bulaşmamam konusunda beni uyardığında onu dinlemeliydim. O her zaman benim iyiliğimi düşünürdü. Aslında onun gibi bir dostu hak ettiğimi bile sanmıyorum. Çocukluk arkadaşım. Onunla harika zamanlar geçirirdik küçükken. Hatta bir keresinde ailelerimiz beraber tatile çıkmayı önermişlerdi. Harika bir at çiftliğine yakın olan kocaman bir otele gitmiştik. Herkes havuzda vakit geçirirken biz Alex ile gidip atlarla ilgilenirdik. Hatta bir gece gizlice at çiftliğine gitmiştik. Atlarla oynuyorduk. Ben birinin üstüne binmiştim. Harika bir duyguydu. Ta ki düşüp bacağımı kırana kadar. Babamın kızacağını bildiğim için ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. O da babamın kızacağını bildiği için beni sessizce taşımaya çalışmıştı. Otele girdiğimizde de babama dışarıda koşarken düştüğüm yalanını söylemişti. Ah, Alex en çok onu bırakacak olmak üzüyor beni. Her zaman kahramanım olamazsın, dostum. Beni unutmayacağından eminim onun. Sadece, umarım hayatı boyunca mutlu olur. O bunu hak ediyor.

Tek dostumun Alex olduğunu söylerken ciddiyim. Dostum olduğunu sandığım biri daha vardı, Evie. Aslında onunla olan dostluk zamanlarımız eğlenceli olsa da, bazı şeylerden emin değildim. Ve o gece, bazı taşlar yerine oturmuştu. Ailelerimizin iki ergen genci aynı otelde tatile göndermeleri zaten çok hatalı bir davranıştı. O gece iki sarhoş ergen, büyük bir tehlike demekti. Ve olan oldu. Onun güzelliğine karşı koyamadım ve onunla seviştik. Evet dostuyla sevişen sapıklardan biri değilim, sadece dediğim gibi; dostum olduğunu sandığım biriydi o. Asla tam olarak bir dost olarak görmedim onu. Güzelliği her zaman ilgimi çekmişti. Ve hep kıskanırdım onu. Birlikte olduğu erkeklerden kıskanırdım. Benim de sevgililerim olurdu ancak en sonunda yine ona dönerdim. O da bana. Her seferinde bir çocuktan ayrılır, ağlayarak bana gelirdi. Teselli ederken ikimiz de kendimizi kaybederek sevişmeye başlıyorduk. Ah, harika gecelerimiz vardı. Onu özleyeceğimden eminim. Ama onun beni özlemesini istemem. Sonuçta biriyle beraber olduğunu duydum. Ve mutluymuş. Bunun bozulmasına izin veremem. Ve Rochelli, ah onu ilk gördüğümde bu kız benim olmalı demiştim. Seksi ve doğal oluşuydu beni ilk etkileyen. Ve bu seksiliğine zekası eklenmişti. İşte o zaman bu kız bir Tanrıça olmalı demiştim. Onun o melodik kahkahalarını özleyeceğim. Varlığı bile neşemi yerine getirirdi her zaman. Büyük bir moral deposuydu benim için. Yeri doldurulamayacak biri.

Düşünceler beynimde kendilerince dolaşıyorlardı. Sanki iç organlarım yer değiştiriyor gibiydi. Üşüyordum. Hem de çok üşüyordum. Ancak buna rağmen vücudumdan terler aktığını hissedebiliyordum. Sanki dikenli teller karnımı sarmıştı. Boğazımı parçalıyor, gözlerime dikenlerini batırıyordu. Artık acının da üstünde bir kavramdı bu hissettiğim. Sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Sanki sonsuza kadar sürecek gibiydi. Ölmek istiyordum. Ölmek ve bu acılardan kurtulmak. Karanlığı hissedebiliyordum. Bana dokunuyor, beni yokluyordu. Zamanı geldi diyordu adeta. Hüzünlü bir mutluluktu hissettiğim. Bitti mi? Bu kadar mı? Yani gidiyor muyum? Bir şeyler değişiyordu. Artık karanlıktan korkmuyordum. Sanki ait olduğum yere geri dönmüş gibiydi. Sanki yeniden eve dönmüşüm gibiydi. Ve evet, bir kez daha, son bir kez sürükleniyordum. Karanlığa ve sonsuzluğa.


Blaise Morrell'in Son Durumu : Blaise Morrell çok fazla kan kaybetmiştir. Yapılan müdahalelere rağmen, durumunda olumlu bir değişiklik yoktur. Ne yazık ki hastamız, komaya girmiştir. Durumu konusunda yorum yapmak gerekirse, hastamızı kaybedebiliriz. Ancak endişelenmeyin. Gerekli bütün müdahaleleri yapmaya devam edeceğiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Andreas Chamberlain
Fotoğrafçı&Manken
Fotoğrafçı&Manken
Andreas Chamberlain


Mesaj Sayısı : 235
Kayıt tarihi : 18/07/10

Şöhret
Puan: 630

Blaise Hastanede Empty
MesajKonu: Geri: Blaise Hastanede   Blaise Hastanede Icon_minitimeSalı Ağus. 03, 2010 12:54 pm

Tek tek isim yazamadım. Kurgu güzel ama sonuçta 1rplik biraz hoş bir görüntü olmamış, bu seferlik görmezden geliyorum. Emeklerinizden, çabalarınızdan ve hırsınızdan doalyı hepinize tam puan veriyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Blaise Hastanede
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Blaise Hastanede
» Darqsoul Hastanede :D Adam Bıçaklandı Yane :D
» Blaise.
» Blaise.
» Morrell, Blaise.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: New York City :: Brooklyn :: Lutheran Medical Center-
Buraya geçin: