Her zamanki gibi evimden çıkmadan önce son kez her şeyimi kontrol etmem lazımdı. Her şeyim tamdı bir tek telefonum eksikti onu da aldıktan sonra her şey tamamdı, evden kendimi dışarı attıktan sonra etrafıma bir bakındım herkes gözüme bir farklı gözüktü sanırım bunun sebebi dün akşam biraz fazla içmiş olmamdı. Bugün Harrison'da parti olduğunu düşünerek oraya gidecektim geçen bir taksiyi durdurarak "Harissona Lütfen" diyerek ilerlemesini söyledim orda her zaman yaptığım şeyi yani içecektim. İnsanları incelemek pek hobim değildir ancak takside yapacak pek bir şey yoktu. Önümden birçok özenti geçiyordu ve özenti olduklarını yüzüne vurmak beni çok rahatlatırdı. Özenti olmadığım için kendimi çok şanslı hissediyordum belki sahici olduğum için benimle takılan pek yoktu bu beni pek ilgilendirmiyordu zaten bana inanlar benim yanımdaydı. Beni ilgilendirmeyen insanlar konusunda düşünmenin gereksiz olduğunu bilsem de, onları düşüncelerimle de olsa aşağılamanın biran için hoşuma gittiğini fark ettim. Bu kez partideki insanları düşündüm, orada da özentiler yok değildi hani. Beni ilgilendirenin partiden çok “ içmek “ olduğunu bilen dostlarımda orada olacaktı. Kim bilir belki dostlarımla takılacaktım bu gün daha çok? Dostlarım bir elimin beş parmağını geçmezken, dışarıda kendini çokbilmiş olmalarına rağmen benim bildiklerimin dörtte birini bile bilmeyen insanların dost sayısı benim kalp atışımdan bile daha hızlıydı. Aramızdaki tek farklı kavram “ gerçek dostluk “ tu. Benim dostlarım bana hiç yalan söylemezken onların dostları hiç doğruyu söylemiyordu. Taksiden inerken ikinci kez kendimi şanslı hissettim. Neden mi? Belki çok dostum yoktu, belki de düşmanlarımın sayısı dostlarımın sayısından kat kat azdı ama benim dostlarım gerçekti ve benden karşılık beklemeden iyilik yapabiliyorlardı. Yani bu gün ilk kez dostlarıma güvendim. Ağır adımlarla, Harrison Street Club’e doğru yürüyordum. Kapıdan içeri girerken, güvenlik görevlilerine bakmakla zaman kaybetmedim. Onların bana bakan şüpheci ve kuşkulu gözleri sinirimi bozuyordu. İçeri girdiğimde, olduğunu zannettiğim parti yoktu. Evet, her zamanki kalabalık olduğu gibi karşımdaydı ama olması gerektiği gibiydi. Ortada bir parti olmadığıysa, önümdeki nefes alıp veren insanlar kadar gerçekti. Sanırım bu kez içmek için gerçekten geçerli bir sebebim vardı. En azından kendimi buna inandırmıştım. Club’ün, bar bölümüne doğru gittim. Arkadan gördüğüm kadarıyla bir arkadaşlarımdan birisi bar bölümündeydi. Benim gibi parti olduğunu zannederek gelmiş olabilir miydi? Ne fark edecek. Yanına gidip oturdum ve barmene siparişimi verdikten sonra elimi, Mich’in omzuna attım ve seslendim;
“ Yalnız mısın? “