Gossip Girl R-Play
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


You know, you love me. XOXO Gossip Girl
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 XY

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Thomas Wilson
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Thomas Wilson


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 21/07/10

Şöhret
Puan: 40

XY Empty
MesajKonu: XY   XY Icon_minitimePaz Tem. 25, 2010 10:27 pm

Oyuncular

Thomas Wilson - Öğrenci
XY Ben_30 XY Icon_brightstar021

Clementine Crandal - Öğrenci
XY 57512022 XY 97083464

Alex O'Sullivan -İş Adamı(npc)
XY Js40 XY Js07

Vakit: Akşam üzeri
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Thomas Wilson
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Thomas Wilson


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 21/07/10

Şöhret
Puan: 40

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePaz Tem. 25, 2010 10:30 pm

Bazen hayat oldukça sıkıcı ve bunaltıcı oluyordu benim için, ama yinede bunu saklamanın bir yolunu buluyor ve içimdeki o karmaşayı kimseye göstermiyordum. Bu belkide kendim haricinde hiç kimseyi bunaltmak istemediğimden veya başkasına yapılan yakarışları acizlik olarak gördüğümden olabilirdi. Gururlu bir erkektim doğrusu. Bu gurur son zamanlarda içimi öyle bir yemeye başlamıştı ki artık insanlardan iyice soyutlandığımı hissedebiliyordum Açık pencerenin pervazından içeri giren hafif meltemi soludum. Bu oldukça rahatlık verici bir hareket olmuştu. Temiz havanın içime dolduğunu hissettiğimde başımı mavi mürekkep kaplamış italik yazılı beyaz kağıdın üzerinden kaldırdım. Aslında artık tam anlamı ile beyaz değildi çünkü o kısımları kendi eğik el yazım ile doldurmuştum. Babamın bu halimi görüp son zamanlar çoğalmaya başlayan içime kapanıklığıma bir ses çıkartacağını biliyordum, ama herhangi bir söz söylemeyecek ve bana karışmasını her zamanki olgunluğumla karşılayacaktım. Onu seviyordum çünkü, buda babamı benim gözümde katlanılması gereken biri haline getiriyordu. Bunun tam tersi olsaydı yine o her zamanki umursamazlığımla davranacak ve çekip gitmesini söyleyecektim. Küçük parşömen üzerinde tuttuğum notları bir kez daha gözden geçirdim. İngiliz edebiyatı üzerine yaptığım çalışma herhangi bir işe yaramamış gibiydi. Her bir kelimemdeki kopukluğu hissedebiliyordum . Yine o dizelere kendi ruhumdan bir parça katamamıştım. Edebiyat profesörü ayan Candice'in benden utanacağını düşünmeye başlamıştım bir an. Masa üzerindeki o kağıt parçasını aldım ve buruşturarak hemen yanımdaki birikmiş çöp kutusuna fırlattım. Sinirlenmiştim sonunda. Elimdeki kalemi bir kenara bırakıp oturduğum sandalye üzerinden hızla kalktım. Bir deli gibi odanın ortasında dolaşmaya başlamıştım. Aslında yaptığım tek şey ilhamın bana gelmesini beklemek olmuştu. Ama hayır kafam milyonlarca şey ile doluyken nasıl yazabilirdim ki? Zihnimi boşaltmaya çalıştım bir süre boyunca hiçbir şey düşünmemeye başlamış ardından rahatladığımı hissettiğimde o düşünce öbekleri yine zihnime doluşmaya başlamışlardı. Kendi kendime homurdanmaya başladığımda odanın kapısı çalınma gereği duymadan hızla açılmıştı. Tam kapıyı çalmadan içeri girdiği için ağzıma gelen bütün hakaretleri edeceğim sırada aslında kapıda duran kişinin babam olduğunu gördüğümde cümlelerimi yutup sustum. Bana anlayışlı bir o kadarda merak dolu bir ifade ile bakıyordu. Oğlunun delirmiş olduğunu düşünmeye başlamış olmalıydı. “Sadece o sorumsuz ilhamın gelmesini bekliyorum.” dedim. Yine her zamanki o espri dolu tavrımı takınmış ve aslında babama eski Thomas olduğumu kanıtlamıştım. Oğlunun elinden uçup gideceğini düşünüyor olmalıydı son zamanlarda. Özellikle Clementine ile takıldığımda bundan daha rahatsız oluyordu çünkü onun aslında kardeşim olduğunu bir süre önce öğrenmiştim. Clementine ile takılmaya devam edersem onun babasının benimde kendi biyolojik babamda olduğunu öğrendiğim için beni şu anki yaşıma kadar yetiştirmiş ve öz babammış gibi davranan babamdan soğuyacağımı düşünüyor olmalıydı. Aslında biraz çocukça bir düşünceydi ama yinede hoştu. Çünkü beni sahipleniyordu ve öz oğluymuşum gibi sevip kıskanıyordu. Bu düşünceler eşliğinde babamın yüzüne baktığımda oda bana anlayışlı bir ifade ile gülümsemiş ve “Biraz hava alıp sakinleşmeli ve ondan sonra tekrar denemelisin, nasıl olsa acele değil.” dedi ve kapıyı çekip dışarı çıktı. Her zamanki gibi bana güvendiğini hissetmiş olmam beni mutlu etmişti. Aslında haklıydı da. Biraz dışarı çıkmalı ve rahatlamalıydım ama vakit geç olmaya başlamıştı. Yinede buna aldırış etmeyip telefonumu cebimden çıkarttım. Clementine'yi aramalı ve onunla bir yerlerde buluşmalıydık. Ya da hayır her zamanki gibi bir kısa mesaj yeterdi, nasıl olsa bunu hep yapıyorduk. Lc telefonumu çevirip kapağını iteledim karşıma çıkan küçük tuşlar üzerinde ona . “Central Park'ın orada beni bekle, şimdi çıkıyorum ve birkaç dakikaya orada olurum.” diye bir mesaj attım. Parmaklarım tuşlar üzerinde hızla kaymış ve cümlem beklediğimden daha kıza zamanda bitmişti. Küçük bir bip sesi ile gönderdiğim mesajın ulaşıp ulaşmadığına bakıp cebime geri yerleştirdim. Dolaptan çıkarttığım yeni gömleğimi eskisini çıkarıp diğerini üzerime geçirdiğimde aynı zamanda hareket edip bir yandan da anahtarlarımı ve cüzdanımı kot pantolonumun arka cebine yerleştirmiştim. Geniş merdivenlerden hızla inerken aslında evin içine yerleştirilmiş olan asansöre neden binmediğimi bende çözememiştim. Garaja gidip arabamı çıkarttım ve central parkın yakınlarında durduğumda Clementine'in aslında çoktan oraya gelmiş olduğunu gördüm. Arabayı bir yere park edip bir süre arabanın içinden çıkmadan onu izledim. Yanında uzun boylu kumral bir adam vardı. Bir şey tartışıp tartışmadıklarından emin olamamıştı ama Clementine'in mimiklerinden rahatsız olduğunu çıkarmıştım. Arabadan hızla çıkıp kapısını çarptım, biraz gürültülü bir hareket olmuştu fakat zaten Central Parkta dağ havasında çok sessiz bir yer değildi. Küçük anahtarın üzerindeki düğmeye basıp kapının kilitlenmesini bekledikten sonra arabanın anahtarını iç cebime yerleştirdim. Tüm bunları yaparken gözlerimi ikisininde üzerinden ayırmıyordum. Yanlarına doğru ilerlediğimde Clementine'in belinden hafifçe tutup kendime çektim ve daha önceden adının Alex olduğunu öğrendiğim adamın yüzüne öfkeyle baktım. “ Clee'i rahatsız mı ediyorsun? “ belkide öfkemi kontrol altına almalıydım, fakat Clementine'yi başka biriyle gördüğümde kıskanacak olmam aklımın ucundan bile geçmezdi. Adamdan “Bu seni ilgilendirir mi?” diye bir cevap aldığımda Clementine'in belindeki kolum kasılmıştı. Geri çekilip adamın üzerine yürüdüm ve beklediğimden daha sert olan yumruğumu yüzüne indirdim. Clementine ise beni tutmaya çalışmış ve başaramamıştı. Tipik bir kavgaya tutuşacağımız sırada bir polis yaklaştığını gördüm.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePaz Tem. 25, 2010 11:35 pm


Telefonum titriyor ve ben odamda huzurlu biçimde dinlediğim müziğimden çekip alınıyorum. Hayatımın en karışık haftalarından biri bu ve fazlasıyla yoruldum. Cleo'yu merak etmekten kendimi alamıyorum. Alex'in yanına gitmemek için zor duruyorum. Yapmam gereken şeyler arasında düşüncelerimin yoğun olması beynimin bir fare tarafından kemirildiğini hissettiriyor. Elime telefonumu alıp bakıyorum. Net üç kısa kelime.
'Müziğin sesini kıs.'
Üvey anne denen şeyi bulana lanet edebilme şansımız olsaydı kutsallığımın en derin noktasına kadar bunu kullanırdım. İnat için yaparcasına müziğin sesini açıp boy aynasına ilerliyorum. Parmaklarımı saçlarımda gezdiriyorum. Neden gergin olduğumu bilmeden. Bu benim varlığıma kazınmış bir tepki. Canın sıkkınsa saçınla oyna kuralı.. Aynanın üstündeki lekeye uzanıyorum. Düzensizliğin içinde düzeni olanlardanım. Soğuk cam parmaklarıma değiyor ve camdan giren rüzgar tüm vücudumu sarıyor. Kendi kendine konuşmak şizofreni belirtisidir. diye mırıldanıp geri dönüyorum ve tam o anda ikinci bir titreme olduğum yerde sıçramama neden oluyor. Odamın kapısını açıp lanet olası cep telefonunu bir tarafına sokmasını ve müziğimi rahat bırakmasını söylemek istiyorum. Telefona bakana kadar bu isteğim kanımda dolaşıyor. Ve daha sonra beni rahatlatan adamın beni rahatlatan mesajını görüyorum.
'Central Park'ın orada beni bekle, şimdi çıkıyorum ve birkaç dakikaya orada olurum.'
Kardeş kavramını uzun zaman sonra tekrar bana tattıran biri var yine hayatımda. Ablamın okumak için ülke değiştirmesi ve geri dönmemesinin bende iki etkisi oldu bugüne kadar. Bir. Asla kan bağına güvenme. İki. Cleo'dan başka birini kardeş olarak görme. Şimdi tekrar kan bağına tutunabileceğim biri var. Boktan bir baba, onun izinde bok yoluna ölümden dönen ve en sonunda hiç de suçlayamadığım nedenlerle evini bırakıp giden bi anne, sürtüğün el kitabı adlı bir eser çıkarabilecek düzeyde bir üvey anne ve on yılda bir yanıma uğrayan bir ablayla paylaştığım bir aile kavramım var. Bu nedenle Thomas çölde su verilmesi gibi bir şey benim için. Kardeşten öte. Sahip olduğum, benim olduğunu hissettiğim şeylerden biri o. Ve 'o benim' demekten gurur duyduğum.
Onunla görüşüyor olmamın ona verdiğim değerden öte bir de bu evde yarattığı huzursuzluk kısmı var ki o da bende Thomas'ı paha biçilemez yapan şeylerden biri. Hızlıca hazırlanıyorum bu yüzden. Tam evden çıkarken bas bas bağırıyorum kapının önünde. 'Kardeşimi görmeye gidiyorum'. Söylediğim anda yukarda açılan bir kapının sesini duyuyorum. Cümlemle bu kadar paralel gelişmesine gülerek bir karşılık beklemeden evden çıkıyorum. Birinin bana engel olabileceği düşüncesi hiç bir zaman çekici gelmemiştir zaten. Kararlı olmak cesaretin masum durumudur.
Arabama göz atıp yürümenin daha çekici olduğu hissine kapılıyorum. Bu çok nadir bir an benim için. Uyuşuğun tekiyimdir aslında. Kulaklıklarımı takıp yürümeye başlıyorum. Serin hava tenimi okşuyor ve ben oraya ne zaman vardığımı farkedemeden kendimi bankların birinde buluyorum. Omzuma bir el dokunana kadar ne olduğunu bile bilmediğim düşünceler içinde boş geçen bir kaç dakika harcıyorum. Boynuma değen elin sıcaklığına gülümseyip ayağa kalkıyorum.
"Eee söyle bakalım bu sa- Alex! Merhaba.."
Cümlemi tamamlayamadan beklediğimden çok farklı bir yüzle burun buruna geliyorum. Alex O'Sullivan. Yüzeyselliğin tatmin ettiği bir iş adamı. Benimle ilgili kafasında neler kurduğunu bilmek bile istemediğim biri. Çekici olmadığından değil hani. Sadece nedensiz bir soğukluğa sahibim ona karşı. Ben ona ifadesizce bakarken o bana doğru attığı bir kaç adımın yanında şaşırmamla ilgili bir cümle kuruyor.
"Burada olmanı beklemiyordum sadece."
diyebiliyorum. Üvey kardeşimle buluşmak için sözleşmiştim kısmını aklımdan geçirmeme rağmen söyleme ihtiyacı hissetmiyorum. Rüzgar uzun saçlarının arasından geçiyor ve Alex yüzüme başka zaman olsa şirin bile sayabileceğim bir gülümsemeyle bakmaya devam ediyor. Bunun beni neden rahatsız ettiğini bilmediğim halde içimdeki huzursuzluğa engel olamıyorum. Bu saatte burada yalnız olmamla ilgili bir cümle daha atıyor ortaya ve parmakları yüzümdeki saçlara dokunuyor. Ne söylemem gerektiğini bile bilmezken başka bir sıcak dokunuş hissediyorum. Diğerlerinden daha farklı alev gibi bir temas beni olduğum yerden bir iki adım geriye çekiyor ve burada oluş nedenimin gelişi ortamı geriyor.
Aralarındaki kısa cümlelerden oluşan diyalog sayesinde belimdeki parmaklar kasılıyor ve bir saniye sonra aynı parmaklar bir dakika önce burada konuştuğum adamı yere seriyor. İç güdüsel olarak onu tutmak isteyen parmaklarım boşluğa savrulmuş bir yumruk haline geliyor ve ben onu tutamamamdan rahatsız olamıyorum. Biri tarafından korunmanın bana en fazla bir dilim pasta kadar etkisi olacak sanırdım hep. Bunu yaşadıktan sonra içimde bağırma ve kahkaha atma isteği beliriyor. Gayet güzel ve pastadan lezzetli bir duyguymuş.
Alex beklemediği darbenin etkisiyle ayağa kalkıyor. Ve bakışları karşılık vermek için yüzünü incelediği Thomas ve bize yaklaşan polis arasında gidip geliyor. O an içimde bir zafer kazanmışlık duygusu oluşuyor ve bunun nedeninin polis olduğunu farkediyorum. Tanınmış ünlü iş adamı Alex O'Sullivan'ın nasıl tanındığı kısmı onu durduran. O polise doğru yaklaşıp bir şey olmadığı hakkında güvence verirken Thomas'ın parmakları bileğime kenetleniyor ve beni oradan uzaklaştırmak istercesine arabasına sürüklüyor. Kapıyı açıp binmemi işaret edip sonrasında büyük bir gürültüyle kapıyı çarparak sürücü koltuğuna gidiyor. Konuşmadan arabayı çalıştırıyor ve arabayı ters yöne çevirip hız sınırını denediğini düşünmeme yol açan biçimde nereye gittiğimiz hakkında açıklama yapmaya gerek duymadan ilerliyor. Büyük bir evin önüne gelene kadar.
Görkemli koca bir yapı. Beyaz cephesi evin içinde ışık olmamasına rağmen aydınlatılıyormuş gibi görünüyor. Ben onu incelerken bulunduğum taraftaki kapı açılıyor ve üvey kardeşim biraz daha sakinleşmiş bir yüz ifadesiyle arabadan inmeme yardım ediyor. Bahçe kapısına kadar önümden yürüyor. İşlenmiş koca demirden bir bahçe kapısı Thomas tarafından sertçe açılınca zor duyulan bir gıcırtı geliyor kulağıma. Önden geçmemi beklediğini farkediyorum ve etrafıma bakarak ilerliyorum. Thomas'ın Alex'e kurduğu cümleden beri duymadığım sesi eve geldiğini bildiriyor. Karşılık olarak bir cevap alamayınca umursamadığını belli eden bir hareket yaparak kapıyı benim için açıyor. Daha sonra da yine yön göstermek istermiş gibi bileğimi tutup merdivenlere doğru çekiştiriyor.
Koyu renk duvarlar, geniş bir yatak, büyük bir koltuk, kitaplık, tablolar. Bunlar onun odasına girdiğim anda gözüme çarpan şeylerin bir özeti. Bu odaya ilk kez geliyor oluşumun ve buna neden olan olayın etkisiyle hala hafif bir gerginliğe sahip olduğum gerçeğini inkar edemem. Kitaplığa doğru yürüyorum. Parmaklarımı ciltli kitapların üstünde gezdiriyorum. Zevklerimizin benzer olduğunu bilmek hoşuma gidiyor. Daha sonra başından beri neden buluşmamız gerektiğini bilmediğimi hatırlıyorum.
"Eee Thomas? Neler oluyor anlat bakalım."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Thomas Wilson
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Thomas Wilson


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 21/07/10

Şöhret
Puan: 40

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePtsi Tem. 26, 2010 1:20 am

Daha önce hiç bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyordum adamın yüzüne inen yumruğum sinirle titremiş ve polisin herhangi bir şey söylemesine fırsat kalmadan oradan uzaklaşmıştık. Bir ikinci defa o adamın yüzünü görmek istemiyordum, çünkü o kusursuz suratını dağıtıp bir şekilde yamultabilirdim. İçim benimde kavrayamadığım tipik bir hırsla dolmuştu, belkide biraz sakinleşmeli ve burnumdan solumayı kesmeliydim. Bu kadar sakin biri iken nasıl oluyor da böyle psikopatça birine dönüşebiliyordu. Elbette sakindim, bunu birçok kişiye sorduğumda da aynı cevabı alabilirdim ama o andan itibaren bu konu üzerindeki tezim çürüyüp gitmişti. Aslında sandığım kadar sakin biri olmadığımı anladığımda yön değiştirip evim dediğim ve huzur bulduğum yere geldiğimizi fark ettim. Yol boyunca hiç konuşmadığımı da fark etmiştim. Bu durgunluk hayra alamet değil gibiydi. Yinede evin etrafında nükseten bir aura varmış gibi garip bir huzurla dolmuştum, yüzümüze esen rüzgar eşliğinde kapıdan içeri girdiğimizde evde kimse olup olmadığına dair seslendim ve bir işaret bekledim. Aslında birilerinin cevap vermesini ve evde olmasını beklemiyordum. Babam zaten büyük bir ihtimal sıkılmış ve bir yerlere gitmişti. Ne zaman döneceğini de kestiremiyordum. Başımda tipik bir baskı varmış gibi hissediyordum bu bir süre sonra ağrıya sebep olabilecek türden bir şeymiş gibi. Kitaplığımı ilgi ile süzen Clementine'e baktım. Koyu renk saçlarının sardığı beyaz teni gecenin ışığı ile her zamankinden daha kusursuz bir hale gelmişti. Ama bunları düşünmemin sırası değildi şimdi. Dikkatimi dağıtan güzelliğe odaklanmaktan vazgeçip onun sorusuna cevap verdim. “Sadece biraz muhabbet etmek istiyordum, eğer tüm huzurumun kaçacağını ve o adamında seni orada bulup rahatsız edeceğini bilseydim çağırmazdım.” cümlelerimi yeniden agresifleşmeye başlayan ses tonum ile kurduğumda kendime engel olmaya çalıştım. O adamı unutmalı ve Clementine'e sarkıntılık ettiğini aklımdan çıkarmalıydım. Fakat onun saçlarına değen Alex denilen adamın ellerini kırmak gibi manyakça bir hayale kapılmıştım o an. “Eğer seni bir daha rahatsız ederse bilmek istiyorum Clee, o adamdan hoşlanmadım, sağlam birine benzemiyor.” oturup ona birçok nasihat ederdim ama bunun sırası değildi. “Biraz bekle.” dedim. O odada dururken ben kapıyı açıp hızla dışarı çıkmış ve salonun hemen kenarında duran işlemeli bardan iki şişe ve bardak kaptım. Odaya geri döndüğümde votkaları bardaklara doldurdum. Belkide daha hafif bir içki tercih etmeliydim ama o an dikkatsizliğime gelmiş ve geri dönüp şişeleri değiştirmeye de üşenmiştim. Hem ne olacaktı ki? En fazla, sarhoş olup kafa kafaya verir ve bağırarak şarkı söylerler, çevredeki evleri de gürültüleri ile rahatsız ederlerdi. Bu düşünce ile yüzüme hafif bir gülümseme yayılmış o sinirli halim geçmiş ve eski alaycılığıma dönmüştüm. Yanına yaklaşıp içini votka doldurduğum bardaklardan birini onun eline uzattım. “Aslında seni bunun için çağırmıştım, çokta önemli bir şey değildi.” bardağı hızla kafama diktim ve iki yudumda bardağın içindeki alkolü tüketip ikincisine geçtim. Doğruyu söylemek gerekirse oldukça hoş bir duyguydu. Sarhoş olmaya başladıkça insanın düşünceleri de dağılıyor ve kötü olana dair her şey aklınızdan çıkıveriyordu. İşte o an böyle bir his karmaşası içindeydim. Clementine'de benimle birlikte alkolü tüketirken bardağımı bir kenara bıraktım. Hafifçe dengem sarsılmıştı, belkide böyle birden bire içmemeliydim. İçime dolan tipik bir enerji ile küçük bir adım attım. Böylece Clementine'e daha yakın olmuştum. Onun sıcak nefesini yüzümde hissettiğimde gözlerimi dudağına sabitledim kısa bir an. Ona bakarken aslında şimdiye kadar gördüğüm en güzel dudaklara sahip olduğunu mırıldandım. Hani olur ya tipik bir hipnoz ve bir büyünün etkisine kapılırsınız o an hareketleriniz yavaşlar ve karşınızda ki kişiye gittikçe yaklaşırsınız. Bana da işte tam anlamı ile bunların aynısı oluyordu. Sanki kendim tarafından değilde Clementine tarafından bir büyü ile yönetiliyormuşum gibi hiç düşünmeden kendi dudağımı onunkine kapadım. Cennet bahçesindeki yasak elmanın tadını almış gibiydim. Hafifçe Clementine'in adını fısıldadığımı duyumsadım. İçimden bir ses yapma derken şeytanım ise tam tersini söylüyor. Clementine'in vücudunda cennetin bahçelerini bulacağımı vaat ediyor gibiydi. Onun elindeki içki bardağını çekip masanın üzerine bıraktım. Şeytanımın sözünü dinlermiş gibi kollarımın arasında kavrayıp yatağıma yanaştırdım hafifçe. Tüm bunları yaparken onun dudağını keşfe çıkıyor elim ise muzır bir ifade ile yumuşak kadınsı hatlarının keşfine çıkıyordu. Üzerindeki elbiseyi omuzundan hafifçe sıyırdım ve bir an onu öpmekten vazgeçip geri çekildim ve onun yüzüne baktım. Burun buruna ve dip dibeydik neredeyse onun kalp atışlarını dahi duyumsuyor gibiydim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePtsi Tem. 26, 2010 11:19 am


Saniye saniye beynime kazınacak bir gece yaşadığımın daha en başından beri farkındayım. Kulağımı okşayan sesin açıklamasıyla normalde olsa kuracağım cümleler geçiyor kafamdan. Bunların hiç birini Thomas'a söylerken hayal edemiyorum kendimi nedense. Ben ona doğru dönüp yüzüne bakarken yüz hatlarının tekrar gerildiğini fark etmem zor olmuyor. O da bunu anlamış olmalı ki tamamen farklı bir tonda yeni bir cümle kuruyor. Sağlam birine benzemiyor mu? Sırf sen istiyorsun diye bir rahiple bile görüşmeyi kesebilirim. Tabii bunları yüzüne söylemiyorum. Ama düşüncelerim yüzünden gülümsediğimi gördüğüne de eminim. Gerginliği hala kanında dolaşırken kısa konuşmalarımıza yeni bir nokta koyup dışarı çıkıyor. Nereye gittiğinin ve ne yapacağının beni pek ilgilendirmediğini farkediyorum. Sadece döneceğini bilmek yeterli geliyor. Elinde votka şişesini ve iki bardağı görene kadar.. İtiraf etmek gerekirse nereye gideceği beni fazlasıyla ilgilendiriyormuş.
Yüzünde bir gülümsemeyle bardakları dolduruyor ve bana karşımdakinin düşüncelerini duyabileceğim özel bir güç için pek çok şey feda edebileceğimi hissettiriyor. Ben onu incelerken o bardağı bana uzatıyor. Bu hareketiyle birlikte dikkatim dağılıyor ve ben başından beri ona bakmaktan farklı bir şey yapmadığımı hatırlıyorum. Neler olduğunu açıklayabilecek biri olsaydı üvey annemin tüm servetini önüne dökebilirdim. Nasılsa bana faydaları yok.
Alkol.. Alışkın olsun ya da olmasın herkes için nefis bir sakinleştirici olmalı.. Kanınızda dolaşıp size yapmak istemediğinizi sandığınız şeyleri yaptıran bir güç.. Dün ve bugün kavramını karıştırıp sadece o an için mutluluğu getiren yüce bir araç. Ertesi güne pek az anı kalmasını saymıyorum bile. Yaşadıklarınızın suçluluğunu çekmek zorunda kalmayacağınız baş ağrısı dolu bir ertesi gün. Konuşmadan anlaşabilmenin bir etkisi de var elbette. Biz sanki bizi birlikte o tutuyormuşcasına sessiz kalmaya devam edip bir yandan da şişeyi tüketirken sessizliğimizi ahşaba değen bardağın sesi bölüyor. Thomas'ın bana doğru attığı adıma karşılık ona doğru dönüyorum. Huzur verici bir yakınlıktan güzel pek az şey vardır ve ben o an hissetmemem gereken o huzuru hissediyorum. Biraz da alkolün verdiği uyuşmuşlukla Thomas'ın dudaklarının kıpırdadığını gördüğüm halde ne dediğini anlayamıyorum. Aynı uyuşmuşluğun etkisi de bir saniye kadar sonra gelecek olan öpücüğü hissedememiş olmam.
Feda etmek gerek bazı duyguları bazı durumlarda. Mesela aşık olurken, aşka başlarken ya da birinin dudaklarının kendi dudaklarınla bir hareketini duyumsarken. Sonsuzluk kadar büyük cesaret gerektirir zaten, reddedilmek ve reddetmek çağımızın en büyük tatminiyken. Bu nedenle kısa cümleler gereklidir sahip olduğun gücü koruyabilmek için. Yaşadığın en güzel günün on katını hissettirecek kadar tatlı olmalı karşındakini sevebilmek. Bir şeylerin trafik ışıkları düzeninin dışında ilerlemediğini bilmek gerek. Çünkü bir plan içinde akıp giden şeylerin eksikleri tamamlanır ve çekici bir şey kalmaz ortada. Asıl mükemmel en fazla eksiği olandır ve bu anı mükemmel yapan da eksikler ve yanlışlar zaten. Kesik fısıltılarla mırıldanılan adımın bu kadar güzel olduğunu daha önce farketmemiştim bu yüzden. Dudaklarımın başka dudaklarla temasından alabileceğim mutluluk hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Parmaklarımdan kayan bardağın orada olduğunu bile unuttuğumu farkediyorum. Yere düşse ne olurdu gerçi. Dökülen birkaç damla votkanın bu andan değerli olacağını kim söylemiş. Bugün karşılaştığımız andan beri belimde duran parmaklar bu sefer daha farklı ve daha yakıcı bir hisle belimi kavrıyor. Hareketlerimin yönlendirildiğini bile hayal meyal farkediyorum. O anda zaten Thomas'ın bana ait olduğunu hep biliyordum diye geçiriyorum aklımdan. Ama bu şekilde değil.. Bu şekilde benim olmasının yanlış olduğunu ilk defa düşünebiliyorum. Ama hareketlerimi yönlendiren sıcak beden ve dudaklarımın dansına eşlik eden dudaklar bunu düşünmemi zorlaştırıyor. Ne olacaksa olsun diye geçiriyorum aklımdan. Zaten günahlar hep kanla yazılmadı mı?
Bedenimde dolaşan parmakların verdiği hissi içtiğim yarım şişe votkaya rağmen daha önce hissetmediğimi ve bundan sonra da bu şekilde hissedemeyeceğimi farkındayım. Kendini bırakmanın lezzeti tarif edilemez. Yumuşak dokunuşlarının etkisiyle bedenimden kayan kumaş ve daha sonra doğrudan tenime dokunan parmakları o kadar kendinden emin hareketlerle ilerliyor ki nedensiz bir kıskançlık hissediyorum içimde. Aslında başından beri savunduğum şeye çok ters bir duygu bu. O benim ve bu an sadece bize ait. Ama ne kadar sahiplensem de başka bedenlerin de bunu düşünmüş olabileceği ihtimaline karşı çıkamam.
Dudakları dudaklarımdan ayrıldığında bakışları yüzümü okşuyor. Hissettiğim suçluluğu onunda gözlerinin derinlerinde görebiliyorum. Bastırılmış olması hoşuma gidiyor. Bu anı bozabilecek tek şeyin üvey kardeş kavramımız olduğunun farkındayım çünkü. Burnu burnuma sürtüyor, tenime üstüne giydiği şeyin kumaşı dokunuyor, nefesi yüzümde geziniyor. Bu derece yakın olmanın verdiği hissin tadına varıp ona gülümsüyorum. O anda ona sadece bir parça kumaş kadar uzaklıktayım ve bunun bilinciyle hareketlendirilmişim gibi üstünden çıkarıyorum. Madem kanla yazıyoruz günahlarımızı, yarayı iyice deşmenin sakıncası olmamalı.



*gece sana mesaj attım ama iletilmedi TT.TT sabah hemen yazdım zaten ups: kahvaltıya yetişme telaşıyla oldu biraz sonra bi ara okur düzeltirim gerekirse u.u hadi bakalım öpücük sana kocaman .L
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Thomas Wilson
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Thomas Wilson


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 21/07/10

Şöhret
Puan: 40

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePtsi Tem. 26, 2010 3:47 pm

Ne yaptığımı gerçekten bilmiyor gibiydim, ama ne hissettiğimi çok iyi biliyordum. Aklımda milyon tane soru dolaşırken aslında bu soruların hiçbirini umursamadığımı fark ettim. Çevremde bir sürü kız vardı fakat o an onların hiçbirini istemiyor sadece bana yasak olduğunu bildiğim o güzelliği istiyordum. Belkide biraz fazla cüretkar bir davranıştım ama umurumda değildi. Clementine ile yapacağım hiçbir şey hata olamazdı. Zaten her şeyi başlatan bu yasağa konulan tavır değil miydi? Yasaklar çiğnenmek için diye dolaşmıyor muydu insanlığın ağzında bu söz asi bir şekilde. Adem ve Havva'da bunun bir kanıtı değil miydi? Havva'nın Ademe verdiği o elmanın aynısından sunan Clementine'e nasıl karşı koyabilirdim ki. Küçük oyunlarla baştan çıkarken onun benim olmasını istiyor aynı zamanda bu isteklerimden birazda olsa utanç duyuyordum. Kendimi kontrol altına almalıydım bir an önce ama bunu yapamıyordum. Bu yüzden kendimle cebelleşmekten vazgeçtim, hem bu kadar yakınken nasıl kontrol edebilirdim ki duygularımı. Onun üzerinden kayan kumaş parçasını bir an için takip ettim. Belkide en başından beri hayal ettiğim şey buydu onu bu şekilde görmek ve benim olmasını istemekti. İçimden bir ses hayır diye çığlık atarken aslında o sesi hiç takmadığımı fark ettim. Duymuyor değil duymamazlıktan geliyordum. Gömleğimin düğmelerini yavaş ve pratik bir şekilde çözerken kumaş parçalarının yere yığılışına aldırmadan Clementi örtüsünü hızla çektiğim geniş yatağımın üzerine yatırdım. Belkide bu geceden sonra bu yatak bana birçok kez onu hatırlatacak olsa da gerisini düşünmeden onun çıplak omuzlarına üzerine doğru hafifçe eğilip küçük öpücükler kondurdum . Vücudunun her bir kısmını tadarken Clementine'in verdiği tepkilerde kontrolümü daha fazla yitirmeme sebep oluyordu ve onun yastığın üzerine dağılmış gece kadar koyu saçlarının altından boynunu tutup öpücüklerine karşılık verdim. Her saniye bir öncekinden daha arzulu ve sert bir öpücükle ona sokuluyordum. Ellerimle onun vücudunu bir kez daha keşfe çıktığımda dizlerimi bacaklarının arasına yerleştirmiş ve hafifçe eğilip onun kulağına sevgi sözcüklerimi mırıldanmıştım. Belkide artık bu küçük sevişmelerden vazgeçip tam anlamı ile benim olmasını sağlamalıydım. Bacaklarının arasında dururken aynı zamanda onları belime sarmasını istemiş ve yavaşça kendimi onun kadınlığında bulmuştum. Başımı onun boynunda sıcak tenine yaslayıp aynı zamanda küçük öpücüklerimde ipeksi tenini hissettiğimde hareketlerim ritmik bir hal almıştı. Belkide yaşama amacımın o olduğunu fark etmiştim artık. Zamanın ilerleyişini ve bu gibi kavramları unutmuştuk, dudaklarımızdan çıkan küçük iniltiler, öpücükler,tenini kendi tenimde hissederken ki o açlık. Tüm bunların hepsi çevremizde olup bitenlerden, dünyadan bir haber olmamıza sebep olmuştu. Küçük bir boşlukta salınıyor gibi hissediyordum. Arzularımız ile lekelenmiş bedenlerimiz birbirinden kopmak bilmiyordu. Sonunda her şey bitip de rüyadan uyandığımda Clementine'in hayal gibi görüntüsüne baktım. Diyecek herhangi bir söz bulamıyordum. Tutulmuş gibiydim bizi baştan çıkartan arzularımızın nereye götüreceğini de bilmiyordum sabah olup da uyandığımızda aslında bunun bir hayal olmadığını anladığımızda pişmanlık duyacak mıydık? Ondan hafifçe uzaklaştım, kısık sesimle ona yaptıklarım için özür diledim. Onu zorlamışım ve duygularını kirletmişim gibi berbat hissediyordum kendimi, her ne kadar ondan uzaklaşmak istemesem ve o yakınlığını bir kez daha tatmak istesem de çarşafların arasında kayıp yanındaki yastığın üzerine uzandım. Belkide yüzümü ondan saklamalı ve gözlerime bakmasını engellemeliydim böylece pişmanlık ile karışık duygularımda aslında ona karşı neler hissettiğimi anlamayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Constance Billard IV.Sınıf
Constance Billard IV.Sınıf
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 663
Kayıt tarihi : 18/07/10
Lakap : Cle.

Şöhret
Puan: 70

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimePtsi Tem. 26, 2010 7:54 pm


Ne olduğunu anlayamadan gelişiyor her şey. Şehvetin en koyu tonunu kardeşimle tadıyor oluşum benim için çok yeni bir duygu. Öz ya da üvey.. Kardeş işte. Canımdan bi parça. Belki de mükemmeliği burada. Sıcak dokunuşlarıyla hareketlerimi kontrol eden bir efendi ve bakışlarıyla ruhumun içini gören bir tanrı. Beni, kim olduğumu ve neler yapabileceğimi bilen birinin tanıdığı beni bu derece etkileyebilecek kaç kişi vardır merak ediyorum. Ben mi çok zayıfım, o mu fazla güçlü benim için bilmiyorum. Ama yerin ayaklarımın altından kaydığını ve kendimi rahat bir yatakta bulduğumu farkediyorum.
Bu yatağa benden önce kaç beden geldi merak ediyorum. Ve benden sonra kaç tane daha geçecek. Anlamsız düşüncelerle gerilen beynime rağmen vücudum çok farklı bir büyünün etkisinde. Bir insanı en iyi tanıyabileceğiniz anlardan biri bu. Çünkü kesinlikle kendinizi kontrol edemiyorsunuz. Maskelerin kalktığı neyin ne olduğunu kimin ne amaçladığını anladığınız anlardan biri.. Omuzlarımda başlayan öpücükleri dokunduğu yeri uyuşturarak bedenimde ilerliyor. Ne kendimin farkındayım ne de ne söylediğimin. Sadece saniyelerin farkındalığı var üstümde. Birinin adını mırıldanmanın bile bu kadar tatmin edici olduğunu bilmiyordum önceden. Bu gece saçlarımda hissettiğim ikinci el bu. Parmaklar saçlarımın arasından boynuma ilerlerken bir önceki elin sahibine minnet duyuyorum. O olmasa Thomas kendini kaybetmeyecekti belki. Buraya gelmiş olmayacaktık. Bu şekilde bir duyguyu tadıyor da olmayacaktım. Alex O'Sullivan'ın işe yarayacağını, onu gördüğüm için bu kadar mutlu olacağımı hiç hayal etmemiştim.
Bedenime değen dudaklar gittikçe daha hissedilir hale geliyor. Boynumda nefesini hissediyorum. Elleri vücudumda kayıyor. Avuçlarımda kalp atışlarını hissediyorum. Kulağımda bu güne kadar duyduğum en güzel sözcükler çınlıyor. Zaman kavramımı yitirmeme neden olduğunu söylüyorum ona. Karşılık olarak harika bir öpücükle ödüllendiriyor beni. Oysa söylediğim o kadar değerli bir şey değildi. Sözleri hareketlerimi kontrol edebilecek güçte. Bir kuklayım ve iplerim onun elinde sanki. Buna rağmen bir parçam da onu yönettiğim hissinde. İsteklerine karşı gelmek için geçerli bir nedenim yok. O anda onu dinlememek delilik çünkü. Beline sardığım bacaklarımda dolaşan parmakları, benimle bütünleşen vücudu, dudaklarıma sürten dudakları. Ait olmadığım bir zamandan kendi günüme dönmüş gibiyim. Saçlarının, teninin kokusunu unutabileceğimden emin değilim. Melodik biçimde kulağıma çarpan mırıldanışlarıyla dudaklarımdan dökülen sesler karışıp bizim senfonimizi oluştururken o dans edercesine estetik biçimde benimle birlikte hala. Nefes almaya bile ihtiyaç duymuyormuşum gibi gelmesinin nedeni dudaklarının dudaklarımda bütünleşmiş olması. Ben zamanın ne olduğunu bile unutmuşken, saatlerdir, günlerdir hatta haftalardır burada olduğumu düşünürken ve onunla buluşmadan önce ne yapıyor olduğumu bile hatırlamazken masalımın sonunu getirecek anın geldiğini hissediyorum.
Yüzümde dolaşan bakışlarına karşılık ne yaptığımın bilincinde olmadığım son dakikaların yarın bana hissettirecekleri beynime hücum ediyor. Ancak bana o kadar güzel bakıyor ki bunların on katını hissedebilirim onun için. Sadece bu büyüyü bozana kadar böyle düşünmeye devam ediyorum. Sonra içimden binbir düşünce geçiyor. Rochelli.. Dostum bile sayabilirim onu. Ona bunu yapmış olmak canımı yakan nedenlerden biri. Thomas.. Muhtemelen bu olaydan sonra kardeşim dediği insanlarla bile düşüp kalkabilecek sürtüğün teki olduğumu düşünecek ve benimle görüşmek istemeyecek. Bu an için pek çok şeye katlanabileceğimi biliyordum. Ama sahiplendiğim ve deli gibi değer verdiğim halde onu kaybetmenin bunun sonuçlarından biri olacağını hiç düşünmemiştim. Özrü içimdeki duyguları önce binlere sonra milyonlara dönerken canımın daha fazla yanamayacağını düşünüyorum. Cehennemimizin bu kadar yakın olacağını hiç düşünmemiştim. Bedeni bana uzaklaştıkça düşüncelerim netleşiyor. Bana bakmaktan kaçındıkça içimde acıyan şeyler canımı yakmaya devam ediyor. Ona tekrar sarılıp suçluluğunu paylaştığımı söylemek istiyorum. Buna rağmen yine olsa bu anı geriye sarma şansımı değerlendirmezdim diye açıklama yapmak ve gecenin bilmediğim saatlerinden birinde buradan ayrılmak yerine onun yanında uyumak istiyorum. Sabah babasının vereceği tepkiyi bile umursamadan orada sızıp ertesi gün ne olacaksa elele atlatabileceğimizi anlatmak istiyorum. Ama Thomas bin farklı kızın gözdesi. Asla o derece romantik biri olamayacak bir başkası için. Düşüncelerimle kendime ne yaptığımın bile farkında değilim. Düşünmemem gerektiğini biliyorum sadece. Zaman kavramımın bilinçsizliğine rağmen zar zor bulunduğum yerden kalkabiliyorum. Thomas'ın benden kaçırdığı bakışları burada istenmediğim duygusu yaratıyor içimde. Ve ben mükemmelliğine rağmen bir pişmanlık daha yaşıyorum. Yüzüme düşen saçlarımı itip yerde duran elbisemi alıyorum. Bıraktığım bir şey olup olmadığına bile bakmadan giyinip dışarı çıkıyorum. Çok şey demek isteyip hiç bir şey demeden. Dışarı çıktığımda sırf az önce olanları düşünmemek için sessiz sokağa bakıp tek bir düşünceye odaklanmaya çalışıyorum. Buradan eve bu saatte, üstelik yürüyerek ve bu halde nasıl gidebilirim?


Kardeş mardeş bana kalsa daha ben götürürdüm onu aslında şdksdl
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Thomas Wilson
St.Jude IV.Sınıf
St.Jude IV.Sınıf
Thomas Wilson


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 21/07/10

Şöhret
Puan: 40

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimeSalı Tem. 27, 2010 12:03 am

Aptalca davrandığımı düşünmeye başlamıştım. Yaptığım şeyden suçluluk duyuyor ve içim bu duyguyla ürperiyordu. Bunu nasıl yapabilmiştim? Fakat bunu içimde kendi kendime sormak yerine aslında ona sormayı denemeliydim. Belkide kendimden ve davranışlarımdan utanç duyduğum için böyleydim. Sadece o an , o birkaç dakika kendimle kalmalı ve düşüncelerimden sıyrılmalıydım. Ya da Clementine'dan yana dönüp aslında ona ne kadar güzel olduğunu ve onu sevdiğimi söylemeliydim. Belkide kollarım arasında sarıp sıcaklığını hissetmeliydim, ama bunların hiçbirini yapamamıştım. Ben sessizce orada çarşafların arasında Clementine'a sırtımı dönük bir şekilde yatarken onun soluk alıp verişlerini kıpırdanışlarını hissedebiliyordum. Kendi kendime küfretmeliyim, ama bu bayağı sözleri bile hak etmiyordum aslında. Geriye dönüp onu bir kez daha sarmak, öpmek ve o kiraz rengi dudağını kendi dudağıma acıtırcasına bastırmak istiyordum. Onun vücudunu kendi vücudumda hissetmenin bu kadar güzel olabileceğini hayal bile edememiştim. Varlığını her hissedişimde soluk alıp verişlerini her duyumsadığımda kendimi tutmakta daha fazla zorlanıyordum. Sonunda yatak hafif bir gıcırtı ile oynayıp da Clementine kıyafetlerini giyinmeye başladığında onu durdurmak için tereddüt ettim. Neden böyle olduğunu da bilmiyordum. Belkide gitmemesini yanımda kalmasını söylemeliydim ama ben az önce onun varlığı ile bu kadar sarhoş olmuşken kuracak bir cümle dahi bulamıyordum. Sonunda dış kapının kapandığını duyduğumda hızla yerimden kalktım. Odanın içerisinde kimse olmadığı için sesli bir şekilde aklıma gelen tüm küfürleri ve lanetleri rahatça saydım. Böylece o tipik görgü kurallarını aştığımı kimse görmeyecekti. Daha fazla oyalanmamalıydım yoksa onu kaçıracaktım . Peşinden gitmeli ve her zaman olduğu gibi onu korumalıydım. Savsak bir şekilde üstümü giyinirken acelem yüzünden dengemi kaybedip düşmemek için dikkatli olmaya çalıştım. Gömleğimin düğmelerini iliklemeye çalıştım ama geç kalmaktan korkuyordum. Çıplak ayaklarım, kot pantolonum ve önü açık kalmış gömleğime dahi dikkat etmeden dışarı çıktım. Hafifçe esen rüzgarı hissedebiliyordum. Etrafıma bakındım ortalıkta kimse yoktu. “Lanet olsun.” dedim. Bu sefer sesim beklediğimden daha yüksek çıkmıştı. Herhangi birinin beni böyle garip bir şekilde kendi kendime bağırırken görmesi acayip olabilirdi ama o an umurumda değildi. Ne çevremdeki insanlar ne onların saygınlıkları nede o pek beğendikleri görgü kuralları, hiçbirinin umurumda olmadığınıda söyleyebilirdim. Beton zemin üzerinde çıplak ayaklarla koşarken zeminin sıcaklığını hissediyordum. Birkaç blok koşup da sonunda Clementine'ı gördüğümde onu kolundan tuttum ve hızla kendime çevirdim. “Beni bırakıp nereye gidiyorsun.” nefes alıp verişlerim koşmaktan hızlanmış ve soluk soluğa kalmıştım. “Sensiz nefes almanın bile benim için ne kadar zor olduğunu biliyor musun?” bu işkenceyi bana omu yapıyordu yoksa kendi kendime mi yapıyordum. Clementine'a bağlanmak bile şu andan itibaren bana o kadar acı veriyordu ki ona onu sevmenin ne kadar zor olduğunu söyleyemiyordum. Onunla birlikte olmak istediğimi söylerken aslında bu sözlerimin bile bir çok kişi tarafından kınanacağını ve benim kız kardeşim dediği kişiyi baştan çıkaran bir pislik olduğunu söylemelerinden korkuyordum. Çünkü gerçekten kendimi bir pislik gibi hissediyordum. Ona onu sevdiğimi söylemek istiyordum ve bunun aramızda bir sır olarak kalmasını istiyordum. Birlikte olamazdık, hiçbir zamanda olamayacaktık. Yinede ona doğru hafifçe eğildim kollarımın arasına son bir kez daha aldım. Gökyüzündeki yıldızlar ve ay'ın ışığı Clementine'in saçlarına ve yüzüne vuruyor onu her zamankinden bir milyon kat daha güzel ve gizemli yapıyordu. “Seni seviyorum Clee, sen benim bir şeyim değil her şeyimsin, ama olmayacağını biliyorsun biz hiçbir zaman Clementine ve Thomas olamayacağız, bir ailenin çocukları olarak kalacağız. Benim için çok zor olsada seni bu günden sonra rahatsız etmeyeceğim.” sonunda ona içimden geçen cümlelerin tam tersini kurduğumda aslında bunları söylemek istemediğimi fark ettim. Onu seviyordum ama onsuz olmak zorundaydım. Üstelik bir sevgilim vardı ve onu aldatmıştım. Gerçekten iğrenç bir herif olma yolunda hızla ilerliyordum. Clementine'ı bırakmadım onu geri götürüp kıyafetlerimi düzgün bir şekilde giyinip yanıma aldım ve evine kadar bıraktım.

edit: ve finish- döndüğümde bir başka yerden alırız olmadı bunun devamını geçmiş olarak nitendiririz. Biraz iğrenç yazdım ama yazdım sonuçta xD
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gisela Müller
Constance Billard IV.Sınıf, Admin
Constance Billard IV.Sınıf, Admin
Gisela Müller


Mesaj Sayısı : 505
Kayıt tarihi : 18/07/10

Şöhret
Puan: 29

XY Empty
MesajKonu: Geri: XY   XY Icon_minitimeSalı Tem. 27, 2010 5:12 pm

Thomas / +8 puan
Clementine / +8 puan
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
XY
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gossip Girl R-Play :: Kapital Şehirler :: Diğer Şehirler-
Buraya geçin: